Gabriel García Márquez’in belki de en ünlü romanlarından birisidir; Kırmızı Pazartesi…

Kolombiya'nın sakin bir kasabasında işlenen gerçek bir cinayet anlatılır romanda.

Romanın ilk cümlesi ile yazar, kimin ne zaman öldürüleceğini açıklar. Romanda sadece okuyucu değil, tüm kasaba ahalisi de kimin ne zaman öldürüleceğini önceden bilir.

Yani kimin öldürüleceği, kimin ne zaman ve nerde öldüreceği daha kitabın en başından itibaren bilinir.

Ancak herkes sessiz kalır ve hiçbir şey yapmaz.

İşte Antalyaspor’da son günlerde yaşananlara bakınca Gabriel García Márquez’in bu ünlü romanı aklıma geldi.

Pazartesi günü yani dün, Başkan Sabri Gülel istifa etti.

Açıkça söylemek gerekirse şaşırdım mı?

Hayır…

Çünkü bu işin bu noktaya geleceği zaten çok önceden belliydi.

Aynı Kırmızı Pazartesi romanında olduğu gibi…

Yani herkes bu durumun bu noktalara geleceğini biliyordu.

Ancak hiç kimse hiçbir şey yapmadı.

Sadece karşıdan bakarak ve ellerini bağlayarak izlemeyi tercih etti.

Ve beklenen son gelip çattı…

Ne yazık ki Antalyaspor son yılların en büyük başkan ve yönetim istikrarsızlığını yaşıyor.

Hasan Subaşı Tesisleri’nin içerisinde eski başkanların fotoğraflarının bulunduğu duvarda artık yeni fotoğraf asacak yer dahi kalmadı.

Gelen gidiyor, gelen gidiyor…

Dernek, Vakıf ve Anonim Şirket uyum içinde çalışmak varken bu kavganın kime ne faydası oluyor anlayamıyorum.

Açıkçası Sabri Gülel’in kısa dönemde iyi işler yapmasına karşın, dışarıdan ve dış etkenlerden çok fazla etkilendiğini ve dolduruşa geldiğini düşünüyorum.

Antalya’yı ve Antalyaspor camiasını iyi tanımıyor olması ne yazık ki en büyük handikabı oldu.

Keşke savaş baltalarını çekmek yerine el ele fotoğraflar verilebilseydi.

Keşke ayrışmak yerine birleşilebilseydi…

O taraf ya da bu taraf değil. Bugün gelinin noktada hepimiz suçluyuz.

Bir tane Antalyaspor var.

Bu şehir ve bu kulüp bizim, hepimizin…

Artık bunun farkına varalım…