Bereketli topraklar üstünde

Ne güzel yerleri var ülkemin, ne güzel toprakları, taşları, kayaları, gökyüzü, ağaçları, suları... Dün anlattım, bugün de devam etmek istiyorum. Çünkü gerçekten fantastik, masalsı, büyüleyici bir coğrafya... Zerk’ten bahsediyorum, Manavgat’ın Altınkaya köyünden, antik ismiyle Selge’den yani. Üzerine turizmin çöktüğü zengin toprakların yoksul köylülerinden. UNESCO Dünya Mirası listesi bilinir, soyut kültürel miras listeleri de... Fakat tarımsal miras listesini bilen pek yoktur herhalde. En azından ben bilmiyordum. Selge yoluna düşeceğiz diye kaynaklara bir baktım, yayınlanmış araştırmaları, makaleleri, haberleri karıştırdım ve karşıma böyle bir şey çıktı. ‘Kültürel miras’ denildiğinde çoğunlukla mimari miras, yapılar, köprü ve kent gibi yapısal unsurların öne çıktığı alanlar akla geliyor. Oysa geleneksel alan kullanım modelleri, ürün deseni gibi kırsal karakterler de miras niteliği taşıyor. Yani UNESCO’nun ayrıca Kırsal Kültürel Peyzajları Listesi var. Listede yeryüzünün bir sürü köşesi yer alıyor fakat Türkiye yok.

UNESCO ve FAO için rapor

Tarımsal miras denilince bir başka program da FAO (Dünya Tarım Örgütü) tarafından yürütülen ‘Küresel Öneme Sahip Tarımsal Miras Sistemleri’ listesi. Bu listeye de GIAHS deniyor. İklim değişikliğine uyum ve gıda güvenliği açısından çözüm alanları olmalarıyla öne çıkan kırsal peyzajlar, özellikle de bu alanlarda bulunan üretim sistemlerini belirliyor. Buralar koruma altına alınıyor. Kültürel öneme sahip tarımsal peyzajların bir örneğini de Selge’yi içeriyor. Selge ve çevresindeki tarım terasları benzersiz. Hem UNESCO, hem de FAO listesine alınması için araştırmalar yapılmış. Fakat açık kaynaklarda bu araştırmaların sonucuna ilişkin herhangi bir bilgi yok. Muhtemelen idealist bir avuç bilim insanı ve akademisyenin, sayısı bir elin parmağı kadar az kamu yöneticisinin çabasıyla yürüdü bu süreçler. O yüzden haberdar olamadık belki de. Yürütülen bu çabalar kamuya mal olamadı, insanlara duyurulamadı, dar bir çevreyle sınırlı kaldı büyük ihtimalle. Şu an hangi aşamaya geldiği acaba? Bilmiyorum.

Bir zamanların bereket ülkesi

Selge halkanın geçmişte üzüm, şarap, zeytin, hayvancılık ve kerestecilikle uğraştığı biliniyor. Yakın tarihe kadar küçükbaş yetiştiriciliği yaygındı. Fakat son yıllarda dağlık arazide kurt sayısının artması keçi, koyun besiciliğini imkansız hale getirmiş. Büyükbaş hayvan, yani inek yetiştiriciliği ise sürüyor. Köylülerin en önemli geçim kaynağı antik kente gelen ziyaretçiler. Bunlara boncuk eşyalar satan, rehberlik hizmeti veren kadınlar, çocuklar aile bütçesine katkı yapıyor. Antik dönemden günümüze ulaşan tarım terasları da yöre halkı için önemli bir geçim kaynağı. Antik dönemde Selge çevresinde ne kadar alçak konumlu yer varsa, hemen hemen hepsinin zeytinliklerle kaplı olduğu düşünülüyor. Bu zeytin ağaçlarının bir bölümü günümüze ulaşmış durumda. Zeytinliklerin yanında bereketli üzüm bağlarından da bahsediliyor. Selge’de tahıl, mısır, ceviz ve kestane yetiştirildiği de çeşitli kaynaklarda yer alıyor. Çevredeki kestane ağaçlarını görmek mümkün... Birkaç kestane ağacına biz de Adam Kayalar’da rastladık.

Kültürel mirasa kültürsüz idare

Dünya Mirası Kültürel Peyzaj listesinde Türkiye’den bir kırsal peyzaj alan bulunmuyor. Selge Antik Kenti tarihi alanları, geleneksel tarım terasları ve somut olmayan kültürel değerleri ile Dünya Mirası Kırsal Kültürel Peyzajları listesinde aranan birçok kriteri barındırıyor. FAO için hazırlanan rapordaki şu bölüm Selge’yi çok iyi özetliyor: “Dünya Mirası seçim kriterlerini özelde destekleyen tamamlayıcı kriterler arasından özellikle geleneksel taş duvarla örülmüş tarım terasları ve zorlu arazi yapısında varlığını sürdüren antik kentin üretimi sağlamak açısından araziyi değerlendirme şekli ile topografik yapıya uygun olarak yamaçlara oturtulmuş tarım terasları ve tarımsal üretim, çiftçilik ve yöre halkının hayatta kalma çabası kriterlerini karşılıyor”. Patates, soğan fiyatlarının rekor kırdığı, domates fiyatının muzu geçtiği bugünlerde elimizin altında böylesi zenginlikler var. Bunlar gerçek anlamda bir servet. Fakat vahşi turizm, tarihi ve doğal kaynakları sömürmeye dayanan kar hırsı bu terasları günümüze taşıyan, kendi imkanlarıyla koruyan, üstünde yaşamaya devam eden yöre insanını kullanılıp atılacak peçete gibi görüyor. Sadece kitle turizmi değil, devletin adamları da öyle bakıyor. Yoksa buralar çoktan Dünya Mirası listelerine girer, üzerinde yaşayan insanlar turistlere boncuk satayım diye el pençe divan durmak zorunda kalmazdı. Ne güzel yerleri var ülkemin... Bir o kadar da beceriksiz yöneticileri...