Faşizmin çocukları ölü yaşıtlarının saçlarıyla oynayarak büyüdü. Hitler’in ölüm kamplarının en büyüğü Auschwitz’te, katledilen Yahudi kız çocuklarının saçları Nazi çocuklarına oyuncak oluyordu. Dünyanın en dehşet sahnelerinden biridir bu. Lanetli bir sahne… Yeryüzünde faşizm aynı vahşetle, aynı hastalıkla yaşamaya, büyümeye devam ediyor. Yahudi kız çocuklarının saçlarından yapılan bu oyuncaklardan 7-8 tanesi günümüze kaldı. Bunlardan biri de Dokuma Park’ta açılan Anadolu Oyuncakları Müzesi’nde sergileniyor. Müzenin en ürpertici, en ürkütücü, en rahatsız edici köşelerinden biri burası… Kepez Belediyesi tarafından Almanya’da bir mezattan alınıp Antalya’ya getirilmiş. İsrail Auschwitz’de yok edilen, çoğunun akıbeti halen belirsiz kurbanlardan hangisine ait olduğunu tespit etmek için birkaç saç kılı istemiş oyuncaktan. Gönderilmiş, ama sonuçları bilinmiyor. Saç kıllarını alan İsrail bu bilgiyi halen paylaşmamış.
Dokuma mücadelesinin zafer anıtı
Hitler’in korkunç savaş planları yaptığı masada kullandığı asker figürleri de Antalya’da. Hitler’in dehşet oyuncakları yani… Onlar da bir mezattan alınmış ve sonradan uyanan Alman hükümeti geri almaya çalışıyormuş. Bu trajik bilgileri ve tabii binalarına, duvarlarına, kirişlerine, merdivenlerine, pencerelerine sinmiş 60 yıllık acı-tatlı anıları, hüznü, tarihin ağır yükünü de yedeğimize alarak dolaştık Dokuma’yı. Bir Hollanda firmasına AVM için pazarlanan Antalya’nın bu değerli arazisini, eşsiz mirasını, emek ve üretim hafızasını korumak için verilen mücadelenin zafer anıtı gibi duruyor ayakta. İbrahim Akkaya, Hüsnü Şahin ve Mehmet Tosun’un yağmacılara karşı kurduğu çadır, o çadırın arkasına dikilen Antalya halkı, dönemin siyasetçileri, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, sanatçılar, gazeteciler, kısacası hepimiz Dokuma tarihinin onurlu sayfalarıyız. Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü de elden ele geçen o bayrağı yere düşürmemiş ve Dokuma’yı Antalya’nın yarınlarına bırakacak güzel işlere imza atmış.
Karain’den bugüne Antalya hafızası
Dokuma fotoğraflarındaki giriş kapısının hemen arkasında duran ve ‘Şansölye Binası’ denilen yönetim bölümü, şimdi ‘Bir Zamanlar Antalya’ adıyla bir kent müzesi. Binayı dolaşan Antalyalılar hafızalarını tazeliyor, anılara dalıyor, geçmişi bugüne taşıyorlar. Araba Müzesi, Şehitler Müzesi, Açık Hava Müzesi, Bilim Merkezi, Modern Sanat Galerisi, Sahaflar Çarşısı gibi bölümleri de sayalım. Bir zamanlar Doğu Almanların inşa ettiği trafo binası modern bir kütüphaneye dönüştürülmüş. Yer bulmak için randevu almak gerektiğini söylüyor yetkililer. Adı da Cemil Meriç Kütüphanesi… Türkan Şoray’ın başrolünde oynadığı ‘Sultan’ filminin ünlü gecekondusu da birebir yeniden inşa edilmiş Dokuma’nın bir köşesinde. Mini bir ‘gecekondu müzesi’ olarak duruyor… Ayrıca Dokuma Fabrikası’nın kendisini, yani pamuğu, ipliği, dokumayı, tezgahları, iğleri tekrar hayata döndürecek olan Sanayi Müzesi de yolda… Eski misafirhane bir butik otele dönüşmeyi bekliyor. Planlananlarla birlikte 12 müze oluşacak. Yani Dokuma bir müzeler adasına dönüşecek. Dokuma’ya komşu Pil Fabrikası’nın da buraya katıldığını ve müzeye dönüştürmek için hazırlıkların sürdüğünü duyuralım.
Antalya halkının onurlu mücadelesi
Antalya’nın Dokuma mücadelesi, Auschwitz’te katledilen Yahudi kız çocuğunun, ölü çocuklarının saçlarını bile oyuncak haline getiren faşizmle, yağmayla, halkın malına çökmekle, rantla, sermayeyle, azgın hesaplarla, karanlık ihtiraslarla kavgasıdır. Dokuma mücadelesi Dokuma’nın halkın malı, insanlığın malı olarak kalması için verildi. Bu kavgayı Antalya kazanmıştır ve şu an saatlerce, hatta günlerce içinde dolaşabileceğimiz müzeler, galeriler, kültür merkezleri, kütüphaneler bunun kanıtıdır. Bu aynı zamanda, “yenisini, gıcırını, daha iyisini, en büyüğünü yapacağız” diye geçmişimizin anıtlarını, anılarını, mekanlarını yıkıp ranta açma siyasetine, yalanına karşı verilen bir onur mücadelesidir. Bu onur bütün Antalya halkınındır.