Teklifi 'kişiye özel zeytinlik talan yasası' olarak nitelendirerek bu düzenlemenin yandaş şirketlere özel imtiyazlar sağladığını, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerinin devre dışı bırakılarak doğanın ve tarımsal varlıkların sistematik şekilde talan edilmesinin önünü açtığını belirten Coşar, “Bu yasa teklifiyle birlikte, ÇED süreçleri tamamen etkisiz hale getiriliyor. ‘Süper izin’ adı altında ormanlarımız, tarım alanlarımız, zeytinliklerimiz ve su kaynaklarımız adeta madencilik şirketlerine peşkeş çekiliyor. Geçmişte hazırlanan zeytinliklerle ilgili düzenlemeler tüm ülkeyi kapsayan tehditler barındırırken, şimdi ise belirli alanlarda, belirli şirketlere özel olarak hazırlanmış, adeta ‘kişiye özel’ talan düzeni kuruluyor. Bu teklif, kamu yararı görüntüsü altında sunulan ama aslında kamu vicdanını yaralayan, halkın doğasını ve geleceğini yok sayan bir rant projesidir” dedi.
‘ANAYASA VE KANUNLAR GÖZ GÖRE GÖRE İHLAL EDİLİYOR’
Kanun teklifinin Anayasa’ya tamamen aykırı olduğunu vurgulayan Coşar, “Anayasa’nın 169. maddesi açıkça der ki; devlet ormanları korumak ve genişletmekle yükümlüdür ve ormanlara zarar verecek hiçbir faaliyete izin verilemez. Yine 56. maddede ise herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğu açıkça yazılıdır. Devletin çevreyi koruma görevi vardır. Şimdi biz burada bu anayasal görevleri yok sayan bir teklif görüşüyoruz. Sadece birkaç yandaş şirketin kasası dolsun diye, doğayı, insan sağlığını, köylünün geçimini göz göre göre yok eden bir düzenleme getiriliyor. Bu kabul edilemez” diye konuştu.
‘DOĞAYI VE İNSANLARI FEDA EDEN BİR DÜZEN KURULMAK İSTENİYOR’
Kanun teklifinin insan yaşamına doğrudan tehdit oluşturduğunu dile getirerek önceki maden facialarını hatırlatan Coşar şu ifadelere yer verdi: “Bu ülkede Soma’da, Ermenek’te, İliç’te onlarca, yüzlerce canı maden facialarında kaybettik. O faciaların tek ortak noktası, göz ardı edilen denetim ve şirketlerin sınırsız kazanç hırsıydı. Şimdi aynı yanlışları daha da kurumsallaştırarak tekrarlamak üzeresiniz. Bu teklif sadece doğayı değil, doğanın içinde yaşayan insanları da feda eden bir düzenin altyapısını oluşturuyor. Yeni facialar, yeni ölümler, yeni çevre katliamları bu anlayışın kaçınılmaz sonuçlarıdır.”
‘ANTALYA'NIN DOĞAL ALANLARI PARSELLENMİŞ DURUMDA’
Antalya'daki çevre tahribatına da dikkat çeken CHP’li Coşar, “Antalya'nın Torosları, meraları, akarsuları ve ormanları artık bir harita üzerinde parsellenmiş gibi. Her bir bölge taş ocağı, maden işletmesi, mermer tesisi, HES veya GES için hedef haline gelmiş durumda. Her hafta bir çevre eylemindeyiz. Bölge halkı artık sesini duyurmak için mücadele veriyor ama iktidar bu sesi duymuyor. Gözünü tamamen ranta dikmiş bir anlayışla karşı karşıyayız” dedi.
‘GES’LER YENİLENEBİLİR ENERJİ KILIFINDA YENİ BİR RANT ARACINA DÖNÜŞTÜ’
GES projelerinin yanlış yer seçimleriyle çevreyi tahrip ettiğini belirten Coşar, “Biz yenilenebilir enerjiye karşı değiliz. Ancak enerji bahanesiyle doğayı yok etmeye, su kaynaklarını ve tarım alanlarını talan etmeye de sessiz kalamayız. Antalya’nın Manavgat Oymapınar bölgesinde su kaynaklarının hemen yanına, tarım arazilerinin ortasına GES projeleri yapılmak isteniyor. Üstelik meralarda da benzer projeler uygulanıyor. Mera Kanunu açık: Meralar özel mülkiyete geçirilemez ve amacı dışında kullanılamaz. Ama burada yasa tamamen çiğneniyor. AKP’li bir milletvekilinin 'meralara GES yapılmıyor' sözleri gerçeği yansıtmıyor. Tam aksine, Antalya’nın Korkuteli, Elmalı ve Gazipaşa ilçelerinde meralar GES’lere açılıyor” diye konuştu.
‘TALAN KURUMSALLAŞIYOR, SÜRESİZ HALE GETİRİLİYOR’
Teklifte yer alan Cumhurbaşkanı'na verilen yetkilere de dikkat çeken Coşar, “EPDK’ya 2030 yılına kadar verilen acele kamulaştırma yetkisiyle tarım arazileri, ormanlar, meralar ve su kaynakları tehdit altında. Dahası, Cumhurbaşkanına verilen 5 yıllık uzatma yetkisiyle bu talan düzeni süresiz hale getiriliyor. Bu teklif rehabilitasyon yapılmadan terk edilen maden sahalarının sayısını artıracak, doğaya geri dönüşü olmayan zararlar verecektir. Bu artık bir yasa değil, doğanın resmi olarak teslim alınması anlamına geliyor. Bu yasayı ne kendi çocuklarınıza, ne gelecek nesillere, ne de vicdanınıza anlatabilirsiniz. Bu teklif, doğa katliamını yasallaştıran, geleceğimizi yok eden bir adımdır. Küresel ısınma artık geleceğin değil, bugünün sorunudur. Kuraklık ve iklim krizi artık kapımızda. Buna rağmen doğayı yok eden her adım, çocuklarımızdan çalınan bir gelecek demektir. Yenilenebilir enerji bahanesiyle çevre tahribatına neden olan bu uygulamalar kabul edilemez. Halkın, bilim insanlarının ve doğanın sesine kulak verilmeli, bu teklif derhal geri çekilmelidir” ifadelerini kullandı.