Bazı liderler, en zor zamanlarında yanlarında çok az kişi bulabilir. Yaşadıkları zorluklar ve mücadele süreçleri sessizce geçerken, başarı veya kurtuluş anlarında birdenbire etraflarını kalabalıklar sarar. Bu durum, toplumsal ilişkilerin dayanışmadan çok çıkar temelli kurulduğunu gösterir. Günümüzde sosyal ilişkiler çoğunlukla bir kişinin ne kadar başarılı olduğuna göre şekillenir. Çaba harcanan, emek verilen dönemlerde çevre genellikle sessiz kalır. Ancak başarıya ulaşınca daha önce görünmeyen birçok kişi aniden yakınlık kurmaya başlar. Bu tabloyu özetleyen şu söz, konunun özünü net biçimde ifade eder: “Eğer mücadele ederken telefonunuz çalmıyorsa kazandığınızda gelen aramaları cevaplamamayı alışkanlık haline getirin.” Bu yaklaşım, bireyin ancak elde ettiği sonuçlar üzerinden değer gördüğü bir toplumsal yapıya işaret eder. Sosyolojik açıdan bakıldığında ilişkilerde dayanışmanın değil, faydanın öncelik kazandığı bir anlayışın yaygınlaştığı ortaya çıkar.
Mücadele süreci, bireyin en çok desteğe ihtiyaç duyduğu dönemdir. Yorgunluk, belirsizlik ve riskin yoğun olduğu bu zamanlarda, çevreden gelen destek çoğu zaman sınırlı kalır. Sosyal ilişkiler ya geri çekilir ya da tamamen sessizleşir. Bu durumu anlamlandırmak için Pierre Bourdieu’nün sermaye teorisi yol göstericidir. Bourdieu, bireylerin sosyal, kültürel ve ekonomik sermayeler aracılığıyla toplum içindeki konumlarını belirlediğini ifade eder. Eğer bir birey mücadele sürecinde sosyal sermaye açısından yalnız kalıyorsa başarı sonrası gösterilen ani ilgi, içtenlikten çok çıkar beklentisini düşündürür.
Başarı sonrasında ortaya çıkan yoğun ilgi, ilişkilerdeki fayda odaklı yapının bir yansımasıdır. Mücadele sürecinde görünmeyen kişilerin, kazanım elde edildiğinde yakınlık kurmaya çalışması, ilişkilerin karşılıklı çıkar ve statü beklentisiyle biçimlendiğini gösterir. Bu tür temaslar, bireyde sorgulama ihtiyacı doğurur, samimiyetin yerini hesaplı davranışlar aldığında güven duygusu zedelenir. Zamanla bu durum, toplumsal bağların yüzeysel temaslara indirgenmesine yol açar.
Bu tür ifadeler, yalnızca bir tepki önerisi sunmaz; aynı zamanda bireyin ilişkilerini yeniden gözden geçirme gerekliliğine işaret eder. Mücadele döneminde görünmeyen kişilerin, başarı anında temas kurmaya çalışması karşısında birey, yöneltilen ilgiyi sorgulama hakkına sahiptir. Buradaki mesele, gelen aramaları yanıtsız bırakmakla sınırlı kalmaz. Asıl olan, bireyin kendi sınırlarını tanıması ve ilişkilerini hangi ölçütlerle sürdüreceğini belirlemesidir. Bu tutum, bireyin sosyal ilişkilerde samimiyet ve çıkar arasındaki farkı ayırt etmeye başladığı, bilinçli bir sorgulama sürecinin sonucudur. Kimin hangi koşullarda varlık gösterdiğini sorgulayan birey, ilişkilerdeki sahicilik düzeyini daha net görür ve yüzeysel yakınlıklardan uzak durmayı öğrenir.
Kendi mücadelesini tek başına yürüten birey, başarı sonrasında gösterilen ilgiyi daha dikkatli değerlendirir. Bu tutum yalnızca kişisel bir tercih sayılmaz; aynı zamanda ilişkilerdeki çıkar temelli yönelmelere karşı bir duruşu temsil eder. Kalıcı ve güvenilir ilişkiler, yalnızca sonuç anında ortaya çıkan temaslarla kurulmaz. Asıl bağ, sürecin yükü paylaşılırken oluşur. Bu nedenle bir bireyin başarısını gerçekten paylaşabilecek olanlar, o sürecin içinde varlık göstermiş olanlardır.
Toplumsal ilişkilerdeki bu gerçeklik, yalnızca bireysel bir durumun ötesinde yaygın bir sorunu yansıtır. Zorluklar karşısında destek arayanların çevresinin sessiz kalması, başarı ya da iyileşme anında ise bu çevrenin hızla kalabalıklaşması, samimiyetin yerini hesaplı ve çıkar odaklı ilişkilere bırakmasına neden olur. Böyle bir ortamda güven zedelenir, dayanışma mekanizmaları zayıflar. Bu yüzden, mücadele sürecinde yanınızda olanlarla bağınızı korumak ve ilişkilerin gerçek doğasını görmek her zamankinden daha önemli hale gelir. Çünkü gerçek destek, o zorlu süreçlerin tamamında var olanlarla kurulur.

