Doğum günleri

Doğum günleri çocukken kutlama demekti; mumlar, pastalar, rengârenk balonlar… Her yeni yaş bir ödül gibi verilirdi elimize. "Bir yaş daha büyüdün" derlerdi, bizse hep ileriye bakardık; bir sonraki yaşa, bir sonraki hayale. Rakamlara takılır, saçma sapan hayaller kurardık. Olmak istediğimiz yaşlar vardı. Doldurmak, kendimizi ispatlamak istediğimiz yaşlar.

Sonra büyüdük. İstediğimiz yaşlara ulaştık ama nedense hiçbir şey, hayal ettiğimiz gibi olmadı. Ve yaş almak sadece bir sayı değil; anlamlarla, beklentilerle, bazen de yüklerle dolmaya başladı. Her yeni yaş sırtımıza bir yenisini daha ekledi.

Doğum günü geldiğinde herkes senden gülümsemeni bekler. Üflemen gereken mumlar, unutmaman gereken dilekler, “Bu sene bambaşka bir yıl olacak” temalı temenniler…

Ama bazen o gün, içinden hiçbir şey gelmez. Ne mum, ne dilek, ne de pasta. Takvimdeki diğer günlerden daha ağır, daha sessiz ve daha sorgulayıcıdır. “Bu yıl gerçekten yaşadım mı?” ya da “Bu yıl ne yaşadım ben?”. Bir duraksarsın. Hiç başlayamadığın projeler, yarıda bırakılmış diyetler, sürdürmeyi unuttuğun sabah rutinleri… Tüm bu düşünceler birleşip içinden fısıldar; “Gerçekten bir yaş daha mı aldık, yoksa sadece yorgunluk mu birikti üst üste?”. Her şey bir araya gelir, seni doğduğun güne karşı biraz utangaçlaştırır.

Ve işin kötüsü, bu his sadece sana özgü değil. Doğum gününde üzülmek, boşlukta hissetmek, 20 yaşına kadar “Doğum günüm mükemmel geçmeli” baskısıyla şekillendirilmiş nesiller için gayet normal. Çünkü o yaşlara kadar yeni yaşlar hep bir beklenti doğurur.

Ve sonra öğrenirsin ki o beklentiler aslında yaşlardan değil, senden gelecektir. İşte o an, insan kendi içinde biraz daha kaybolur. Belki mesele tam olarak budur zaten; kaybolmak. Çünkü her kayboluş, yeni bir yön bulma ihtimalidir.

Sen kendinle uğraşırken işin bir de sosyal medya boyutu çıkar karşına.

Orada herkes sanki doğum gününde sabah uyanır uyanmaz balonlarla çevrelenmiş yatağında şampanya yudumlarken dans eden arkadaşlarla kutlama yapıyormuş gibi görünür ama çoğu o karelerin dışına çıkıldığında gayet gerçek dışıdır.

Kendi hikâyeni başkalarının gösterdikleriyle kıyaslama! Seninki belki biraz dağınık, biraz eksik ama en azından gerçek ve unutma, gerçek olan her şey kutlamaya değer.

Doğum günleri aslında bir kutlamadan çok, kendine “Hâlâ buradayım” deme biçimi.

Hayal kırıklıkları da bunun içinde. Çünkü yeni yaş; milyon dolarlık fikirler, devrim niteliğinde kararlar, sabaha karşı gelen büyük ilhamlar değil.

Günün sonunda sadece şunu diyebilmektir; “Fena değildim ya”. Bu doğum gününde oluruna bırak. Parti yoksa dert de yok. Ve sen, içinden sessizce şöyle de; “Yeni yaşım hoş geldi. Sakin olsun, huzurlu olsun, gerçek olsun”.