Anadolu ve Yakın Doğu tarihi açısından önemli bir paleolitik merkez olan Antalya’daki Karain Mağarası’nda buluntular 420 bin yıl öncesine kadar iniyor. Yani ‘dik duran insan’ diye dilimize çevirebileceğimiz Homo Erectus dönemine kadar… Alt Paleolitik (Yontmataş) dönemden başlayarak, orta ve üst Paleolitik evrelerin tümünde, Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç çağlarında kesintisiz olarak iskan edilen Karain, Roma ve Bizans yüzyıllarında da kullanıldı. Mağaranın dış yüzeyine kazınmış yazıtlar, Roma çağlarında buranın bir kutsal alan olarak kullanılmaya devam ettiğini anlatıyor. 1946 yılında Kılıç Kökten tarafından keşfedilen ve kazılara başlanan mağaradaki çalışmaları 1985-2014 arasında Işın Yalçınkaya sürdürdü. 2015’ten itibaren de Harun Taşkıran başkanlığındaki bir ekip tarafından kazılan mağarada A, B, C, D ve E diye adlandırılan 5 göze yer alıyor. Kazılar ise B ve E gözelerinde yapılıyor.
420 bin yıl geriye giden yer
12 metre derinliğinde dolguya sahip E gözesi en eski ve en çok buluntu veren alan. 420 bin yıllık kesintisiz bir prehistorik arşiv sunan bu gözenin Türkiye’de ve yakın coğrafyalarda benzeri yok. Bu kalın dolgunun başka bir özelliği de, fazla bozulmamış olması ve çeşitli renkleriyle bütün kültür tabakalarını son derece açık bir biçimde göstermesidir. Homo Erectus, Homo Heidelbergensis, Neandertal ve Sapiens’e mekan olan bu gözede Aşöl’den başlayarak mikrolitlere kadar taş araç teknolojisinin neredeyse bütün aşamalarına rastlandı. Bu gözede bulunan bir Neandertal çocuğunun alın kemiği Antalya Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Mağaranın eteklerinde yer alan Karain Müzesi ise uzun zamandır ziyarete kapalı…
B gözünde Homo Sapiens
E gözüyle doğal koridor ve kapılarla bağlı olduğu ortaya konulmuş olan B gözü ise henüz yeni denilebilecek bir kazı tarihçesine sahip. Ancak şimdiki çalışmalar ışığında ortaya çıkan, paleolitiğin 3 farklı evresini kapsayan stratigrafisi ve kısıtlı bir alandan çıkmış olmasına rağmen, zengin bir çeşitlilik sergileyen arkeolojik materyali ile geleceğe yönelik önemli ipuçları veriyor. B gözesi şimdilik Sapiens çağına, yani bizim türümüze ait bulgular veren bir alan. Bu dönem Buzul Çağı’nın sona erdiği, Holosen dediğimiz günümüz ikliminin başladığı, toprağın canlandığı, havanın ısındığı, irili ufaklı hayvanların ortaya çıktığı, doğanın coştuğu, günümüzden yaklaşık 15 bin yıl önceye denk geliyor. Tavşan, kuş, sincap, balık gibi küçük hayvanların ortaya çıkışıyla birlikte avlanma olanakları çeşitleniyor ve taş aletler küçülüyor. Mikrolit denilen bu işlenmiş küçük taşlar ya tek başlarına ok, mızrak ucu olarak ya da ağaç parçalarına, dallara iliştirilerek daha komplike aletler, örneğin orak filan şeklinde kullanılıyordu.
Güneye bakan mağaralar
Paleolitik çağın ilk ve orta evrelerini Karain’de yaşayan insanların zaman içinde nüfusları artmaya başladı ve bu insanların bir kısmı çevredeki Çarkini, Kızılin ve Öküzini gibi mağaralara göç etti. Bu mağaralarda ele geçen Üst Paleolitik evreye ait taş ve kemik aletler yaşanan göçü kanıtlıyor. Karain dahil, insanların yerleştiği bütün mağaralar güneye bakar. Girişi kuzeye bakan mağaralar ise muhtemelen soğuk rüzgarlara açık oldukları için tercih edilmemiş. Karain’de fil, suaygırı, aslan, sırtlan, ayı, öküz, at, geyik, alageyik, zürafa, yaban domuzu, yabani koyun, dağ keçisi, çeşidi kemiriciler ve yumuşakça kalıntıları bulundu. Bunlardan bir kısmı bugün artık Anadolu’da yaşamıyor. Tabakalar içinden ele geçen yabani incir, buğday, zeytin gibi bitki kalıntıları da beslenme, iklim ve bitki örtüsüne ilişkin bilgi veriyor. Yine Karain’in bütün seviyelerinde ele geçen yanmış kemik, çakmaktaşı ve odun kömürü kalıntıları bu insanların ateş yakmayı, ateşi kullanmayı bildiklerini gösteriyor.