Aklım hep yollarda. Yollarda olmak, yol yapmak sinsice içime işlemiş. Şu saatten sonra hiç duramayacağım gibi geliyor, açıkçası durmaya da niyetim yok.
Bu aralar bisiklete fena sardım. İçimde yine tatlı tatlı oynaşmalar, kıpırdanmalar, içimdeki sese ulaşan, sesini bana duyurmayı başaran duygular. Son yürüyüşümde aklıma bir anda bu parkuru bisikletle geçebilir miyim düşüncesi geldi. O an anladım ki, kızım sen yanmışsın. Bisiklet, farkında olmadan içimde yer ettiği gibi mevcut yerini de genişletme çabasında, bir dejavu hissi. Bu duygular hiç yabancı değil, yine başlıyoruz. Zehri almışım, böyle zehirlere hiç direnemem. Ama zaafları olan bir insanım, bu duygu beni nereye götürür bilmem ama arkasından koşmaya kararlıyım.
Şöyle bir baktığımda aslında şaşırmamam gerekir. Bu duygularıma güzel bir zemin hazırlamışım. Bu zeminin adı hiç kuşkusuz BikeAntalya bisiklet topluluğu. Birlikte pedallamaya başladığımız daha ilk gün bunun orada kalmayacağını devamının geleceğini hissetmiştim. Çünkü insan, var olduğunu bildiği, bir aidiyet hissini yaşadığı yerlerde büyür, gelişir, serpilir, mevsimler bahara dönüşür. İnsanın kendi kendine koyduğu sınırlar görünmez olur, ruhun güçlenirse hazır hissederse; vücudun, kasların ne kadar güçsüz olursa olsun ruhun onu destekler ve önünde kendi kendine koyduğun bütün engeller yerle bir olur.
Bu duygularla hafta sonundaki grubun doğa turuna katıldım. Her zamanki yerimizde buluştuk. İstikamet Gökdere’ydi. Kaptanlarımızdan Ayşegül; kendisi her zaman bir sürprizle çıkar gelir. Bize bomba bir sürpriz yaptı ve bu doğa turumuzda yalnız olmayacaktık. Bisikletlerimizi Akdeniz Üniversitesi Bisiklet Topluluğu (Akübit) öğrencileriyle birlikte sürecektik.
Yol üstünde üniversiteli grupla birleştik ve Antalya sokaklarında özgürce ve güvenle yol almaya başladık. Yavaş yavaş binalar kendini portakal bahçelerine bıraktı. Şansımıza hava çok güzeldi. Yüzü aşkın bir grupla bisiklet sürmek oldukça keyifli ve öğreticiydi. Sonrasında rampalar başladı, rampalarda bireysel bir sürüş gerçekleştirdik. Hedefe ulaştık. Böylesine kalabalık bir grup için gurur verici bir sürüştü çünkü öğrencilerin bisikletlerinin çoğu rampalara uygun değildi. Kaptanları Mert’le tanıştım ve Sağlık Bakanlığı’nın üniversitelere verdiği bisikletlerle onlar da sık sık tur yaptıklarından bahsetti. Sanırım Bakanlık rampaları düşünemedi ama gençlik işte başardı. Sonra ateşler yakıldı ve rampaların hırsını sucuk ekmeklerden çıkarttık. Kimileri keşfe çıktı, kimileri dinlendi, kimileri arazide bisiklet sürme deneyimi yaşadı, halinden şikayetçi kimse yoktu, yüzler gülüyordu. Hem bisiklet turu hem de doğa turu daha ne olsun. Öğrenciler arasında alkışları toplayan, yerinde hiç duramayan, oradan oraya bisikletiyle zıplayan bir çocuk vardı. Her hareketinde hem çok takdir edip hem de “Etme yavrum, yapma yavrum” derken buldum kendimi.
Dönüşte Serbest Bölge’de öğrencilerden ayrıldık. Bizim için daha gün bitmemişti. Sürüş arkadaşlarımızdan Şahin’in nikahı vardı. Çamurlu çamurlu nikaha yetişip, çifte mutluluklar ve bisikletli bir hayat diledik.
Bizim için bitmeyen bir Pazar günü aktivitesi oldu. Gökdere’yi listeme ekledim, tam bir bisiklet rotası. Sadece portakal bahçelerin arasından geçtiğimiz yolda, çok fazla başı boş köpek dolandığını öğrendim. Bize denk gelmedi ama dikkatli olun.