Avrupa Hareketlilik Haftası etkinlikleri kapsamında “Şehrini keşfet, gelecek enerjini koru” sloganıyla harekete geçtik. Tam bizlik bir etkinlikti.
Şehrimizin daha çiçeği burnunda olan bisiklet grubu BikeAntalya ile Karataş Mağarası'na bir sürüş gerçekleştirdik.
Pazar sabahı Cumhuriyet Meydanı’nda buluşup sabahın 8’inde yola çıktık. Işıklar'dan geçerek Lara istikametine devam ettik. Normalde kalabalıkta yürünmeyen Işıklar’da kimsecikler yoktu, sanki yol bize tahsis edilmiş gibi bu bir özgürlüktü, resmen şehrin uyanışına tanıklık ediyorduk. Ben de yeni uyanıyordum. Lara’da bir kahvaltı molası verdik. Daha başlamadan yorulmuştum hatta kesilmiştim. Bir ara dönmeyi bile düşümdüm. Neyse ki biraz güç topladıktan sonra devam ettik. Yolda son iki aydır hiç bisiklet sürmediğim aklıma geldi. Havaalanı yolu Aksu derken resmen grubun en arkasında gruba yetişmeye çalışıyordum. Ters rüzgar ve güneş de cabası. Çok şükür ki yalnız değildim. Arkamda grubun artçısı Abdullah, onun arkasında da aracıyla bize eskortluk yapan Ayşegül vardı. Telsizlerle sürekli öndekilerle irtibat halinde ilerliyorduk.
Kendi kendimi motive etmeye çalışıyordum. Zorlandığımda hep daha zor parkurları hatırlamaya çalışırım. “Hadi kızım sen bisikletle nerelere çıktın, pes etmek yok, #direnözlem” derken bisikletle beni en çok zorlayan Geyikbayırı parkuru aklıma geldi. Geyikbayır’ı hatırlayınca Abdullah’ı da hatırladım. Abdullah bu parkurun son rampalarında isyan edip traktörle çıkmıştı. Hatta emin olmak için sorduğumda gülümseyişlerimiz büyüdü. Yanlış bisiklet seçiminden dolayı tükenmişti o gün. Yol her zaman akıp gitmez; bazen durur bazen geri de gider. Bazen de yol seni kabul etmez. Yanlış tercihler yapılmıştır. Yolu hissetmek, anlamak, yolla bir bütün olmak lazım ki o yol akıp gitsin.
Bugün benim her şeyim yanlıştı galiba. Yolda rampalar vardı, bir de sürekli gizli rampada ilerliyorduk. Her molada ön saflarda yerimi alsam da her defasında ilk rampada sona kalmayı başarıyordum. Mağaraya 5-6 kilometre kala rampa tırmanışında kendime uygun vites ararken zincirim attı, düşeceğimi hissedip “düşeceğim” dedim ve devrildim. Bisiklette bana hep öyle oluyor. İşaret gelmişti, artık devam edemezdim.
Grubun temposunu da bozmuştum, resmen bela olmuştum insanlara. Bisikleti araca atıp araçla ulaştım mağaraya. Bu beni üzdü mü? Hayır. Bazen pes etmek en doğru karardır.
Karataş Mağarası’nda küçük bir işletme var. Girişte çok güzel bir eşek bizi karşıladı. Gerçekten gözleri çok güzeldi. Hemen kendimizi şark köşelerinden birine atıp çay söyledik. Hatta Ayşegül’le gülüştük biraz, çay ne alaka diye... Normalde çok aramam çayı ama ilginçtir böyle zamanlarda canım hep çay ister.
Ekip de gelince yemeklerimizi yiyip mağaraya geçtik. Oturduğumuz yerin hemen yan tarafındaydı.
Karataş Mağarası’nın tarihi çok eski zamanlara dayanıyor. İçerindeki çamur Hz. Eyüp’e şifa olmuş. Büyük İskender, Sagalassos saldırısında yaralı askerlerini şifalı çamurda tedavi ettirmek için buraya getirmiş.
Aziz Paul de (Aziz Paul yolu: Aksu’dan başlayıp Yalvaç’ta bitiyor) Hristiyanlığı yaymak için bu mağarada vaazlar vermiş. Hatta buraya Aziz Paul Mağarası da deniliyor. Hristiyanlar için önemli bir mağara. Bu arada şöyle bir detay da vermek istiyorum Aziz Paul, Müslümanlık dininden yüzlerce yıl önce bu topraklarda misyonerlik yapmıştır.
Mağara’nın uzunluğu 215 metre. Daha fazla gidemiyorsunuz su dolu. Araştırmalar 37 kilometre uzunluğunda olduğunu hatta Döşemealtı’ndaki Kırkgöz ile bağlantılı olduğu yönünde.
Mağara 5 bölümden oluşuyor, bu bölümler Elif ve Kerim’in aşk hikayesine göre bölümlendirilmiş. Mağara’nın hemen girişinde tavanda bir delik var. Buraya Şeytan Deliği deniliyor. O dönemde insanlar bu mağaraya girmeye korkarlarmış, o yüzden mağaraya Şeytan Mağarası da deniliyor.
Elif ve Kerim düşman iki ailenin çocukları, birbirlerine olan aşkları öğrenilince linç edilmeyle karşı karşıya kalıyorlar. Aşıklar kaçarken köylüler bu mağaradan korktukları için yaralı bir şekilde bu mağaraya sığınıyorlar. Yol geniş bir alana çıkıyor. Burası toplantı alanı olarak geçiyor. Sanırım Aziz Paul vaazlarını bu alanda veriyordu. Devam edince genişliği 1.5 metre olan metal bir platformun üzerinden ilerliyorsunuz. Yanlar komple çamur, aşıklar bu çamurla yaralarını tedavi ediyor. Biraz ilerisinde Aşk Çeşmesi bulunuyor.
Burası da suyundan içenlere sonsuz aşk vaat ediyor. Bizim aşıklar günlerce bu sudan içerek hayatta kalmışlar. Sonra tavan bayağı alçalıyor, eğilerek bir müddet daha devam ediyorsunuz ve Barış Gölü’ne ulaşıyorsunuz. Aşıklar bu gölün başında ailelerinin barışmaları için günlerce dua eder. Bir gün Elif mağaradan çıkar ve ailesinin gitmiş olduğunu görür mağaraya geri döner. Kerim’in annesi de aşıklara kıyamaz, Kerim Deliği’nden aşıklara ekmek atmaya başlar. Hikaye böyle sonlanıyor.
Hazırlanıp dönüş yoluna geçtik. Her şeye rağmen güzel keyifli bir gündü. BikeAntalya ailesine de sonsuz teşekkürler. Umarım bir gün sizin de bu güzel insanlarla yollarınız kesişir.