Kıssadan hisseler!

‘Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Küçük bir beldeydi gittiğim yer. İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacı anneye sıkılarak:

‘Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?’ dedim.

Hacı anne: ‘Evladım az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz’ dedi.

Merak ettim, tekrar sordum:

‘Trenden sizin bir yakınınız mı inecek?’

Hacı anne: 

‘Hayır, evladım beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Işığı yanan bir ev bulsun diye bekliyoruz.

(Yazar Sunay Akın’dan Prof. Saffet Çolak’ın anısı)

Eğer hep parlak kalsın istiyorsan, ışığını başkaları ile paylaş.

***

İyilik de kötülük de içimizde!

Reis kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyordu. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine:

Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

‘Onlar benim için iki simgedir evlat’

’Neyin simgesi?’ diye sordu çocuk.
‘İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları’

Çocuk, sözün burasında;

‘Peki, sence hangisi kazanıyor bu mücadeleyi?’
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa;
‘Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!’

Kin ve öfkeyi beslersen kötülük, sevgiyi beslersen iyilik kazanır.

İyilikte de kötülük de içimizdedir

Bir fıkra;

 

Adamın eşeği kuyuya düşer. Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır. En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir.

Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser. Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır. Komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır.

Fıkradaki gibi hayat üzerimize hep toprak atacaktır; her türlü yük ile kuyudan çıkmanın sırrı, bu yükü silkeleyip bir adım yükselmek olacaktır. Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.

Haydi silkelenin!