Konyaaltı Belediyesi güzel bir hediyeyle yeni yıla girdi. İlçe sınırları içindeki antik kent ve yerleşimlere dikkat çeken bir masa takvimiyle… Bölgede yaşayan insanların büyük kısmının bile bu yerleşimleri, kentleri bilmediğini düşünüyorum. Bu masa takvimi o nedenle değerli, özgün, kalıcı… Küçük bir takvim, yıl boyu masanızın bir köşesinde durur; ama içinde yıllara yayılan bilimsel bir emek, alın teri, zor koşullarda, sınırlı olanaklarla yürütülmüş çalışmaların özeti var. Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Nevzat Çevik başkanlığında 1997 yılında başlatılan Beydağları Yüzey Araştırmaları projesi,  2006’dan itibaren İsa Kızgut liderliğinde yürütüldü. Bir çok bilim insanının da dahil olduğu, genç kuşak akademisyenlerin yetiştiği bu proje kapsamında Konyaaltı köşe bucak tarandı, sarp, engebeli, ulaşılmaz, ücra bölgelerdeki antik kentler, yerleşim alanları ortaya çıkarıldı, kayda alındı, bilim dünyasına kazandırıldı. Bu proje Bülent İplikçioğlu, Vedat Çelgin, Güler Çelgin gibi isimler tarafından yürütülen epigrafi çalışmalarıyla desteklendi. Yani Konyaaltı dağlarındaki, doruklarındaki, ücra köşelerde, kuş uçmaz, kervan geçmez alanlardaki yazıtlar okundu, binlerce yıl öncenin insanı bizimle konuştu, ses verdi.

Küçük takvim, büyük emek

Bugüne kadar sadece upuzun sahili, plajları, denizi, kumu, güneşiyle tanınan Konyaaltı’nın arka bahçesinde, dağlarında, tepelerinde, yüksek düzlüklerinde, sarp yüzünde zengin bir tarihin yattığı ortaya çıktı böylece. Sahip olduğu bu kültürel mirası gün yüzüne çıkarmak, tanıtmak isteyen Konyaaltı Belediyesi, “80 Günde Seyrialem” başlıklı bir kitap hazırlıyor. Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyeleri Gül Işın ve Burçin Erdoğu yönetiminde hazırlanan kitap için bütün yaz boyunca çalıştık. Konyaaltı’nı dere tepe dolaştığımız, karış karış taradığımız bu süreç belediye ekibinden Gülsüm Kurupınar Kırlangıç’ın yoğun emeğiyle yürüdü. Kendisi de bir arkeolog olan Gülsüm, bu projeyle birlikte asıl mesleğiyle yıllar sonra buluşmuş oldu diyebiliriz. Zor coğrafyada, daracık toprak yollarda, geçitlerde, ormanların derinliğinde, bazen doruklarda, bazen de yüksek düzlüklerde bizi dolaştıran, oralara kadar ulaştıran belediye çalışanlarına, şoförlere, yöneticilere de çok şey borçluyuz. İşte bu masa takvimi bütün bu emeklerin küçük, mütevazı bir özeti… Fakat anlamı gerçekten büyük, koskocaman…

Yüzlerce eser koruma bekliyor

Konyaaltı büyülü bir coğrafya. Sahilde, ovada ayrı bir Konyaaltı uzanıyor. Sadece Türkiye değil, dünya tanıyor o Konyaaltı’nı. Dağlarda da Saklıkent var malum. Türkiye’nin sayılı kayak merkezlerinden biri burası… Ayrıca Geyikbayırı bir yazlıkçı yerleşimi olarak biliniyor. Feslikan Yaylası da her yıl yapılan festivalle göz önünde. Tünek Tepe’ye teleferikle çıkılabiliyor artık. Oysa bunların dışında, bunların hepsinden daha büyük, daha geniş bir Konyaaltı daha var dağlarda. Geyikbayırı’nı aşınca Trebenna sizi karşılıyor mesela. Saklıkent yolu üzerinde Kelbessos, İn Önü gibi antik yerleşimler sıralanıyor. Doyran’ın üstlerinde Neapolis, Kartınpınarı, Palamutdüzü… Sinan Değirmeni ayrı bir dünya. Korunsa, el atılsa, ilgi gösterilse büyük bir ziyaretçi potansiyeli taşıyan Doyran Manastırı’nı da atlamayalım tabii. Antalya’nın Sümela Manastırı olabilecek bir yer burası. Fakat sahipsiz, yağmaya açık, herhangi bir koruma, güvenlik yok. Bu konuda çaba da yok zaten. Köstebek yuvasına çevrilmiş, derin çukurlar, kaçak kazılar içinde kayboluyor her geçen gün. Onobara, Typallia gibi antik kentleri, Yalnızmezar, Dipsiz, Gazelli, Belen, Gedeller, Minnetin İni, Domuzağılı, Tahragediği gibi yerleşimleri alt alta ekleyelim. Lahitler, kiliseler, şapeller, anıt mezarlar, kaya mezarları, duvar resimleri, kutsal alanlar, kaplan kapanları; uzayıp giden yüzlerce eser, kültürel miras, tarihi alan…

Darısı diğer belediyelerin başına

Konyaaltı Belediyesi’nin yürüttüğü bu proje umarım diğer belediyelere de örnek olur. Antalya sadece deniziyle, güneşiyle, kumuyla değil, aynı zamanda sahip olduğu tarihi alanlar, kültürel miras, antik yerleşimler, arkeolojik zenginliklerle de bir başkent niteliğinde. Antalya’nın sadece turizmin ve tarımın değil, aynı zamanda arkeolojinin de başkenti olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 250’yi aşkın antik kent, binlerce arkeolojik sit alanı, Selçuklu ve Osmanlı mirası eserlerle büyük bir potansiyele sahip olan Antalya, aynı zamanda Likya, Pamfilya, Pisidia ve Kilikya bölgelerinin harmanlandığı, Elmalı-Korkuteli üzerinde ayrı bir kültürel alanın uzandığı kocaman bir coğrafya. Ayrı bir kültürel alan dedik ya, Frig, Lidya ve Karya kültürleri uzanıyor oraya, başka bir kimya, bir harman oluşmuş. Baş döndürücü bir zenginlik, derinlik, nitelik… Her ilçenin ayrı bir zenginliği, aurası, geçmişi, tarihi, mirası, kültür katmanları var. Yerel seçimlerin arifesinde bu zenginliği hatırlatmak yararlı olacaktır. Aday adaylarının dikkatine…