Kutsiyet şemsiyesi

Yeni çıkmıştır yumurtasından ve yeni açmıştır dünyaya gözlerini. Sevimli, siyah beyaz, boncuk gözlü Mumble... Vakitse onun için yaşama vakti.

Kendi türündeki herkesin şahane bir sesi ve doğal şarkı söyleme yeteneği varken onun kötü bir sesi, durmayan hareketli bir bedeni, sürekli sorular soran ve gözlemleyen bir yapısı vardır. Babası, koruması gereken yumurtasını düşürdüğü için kendisini suçlayadursun (gelenekler icabıdır/korkudur belki de), kol kanat gereceğine tam tersi, çok yaklaşmaz yavrusuna. Önce o ayrıştırır küçük pengueni.

*****

Büyürken keşfeder kendisini, üzülür. Farklıdır o, diğerleri gibi, herkes gibi değil. Toplumun içine almak istemezler. Ötekidir, ayıplanan, dışlanandır ve diğer çocuklara, gençlere, topluma da örnek olup yoldan çıkarabilir. Dans etmek, sonra bu kadar neşeli olmak, biat etmemek, sürüye uymamaktadır ve ayıptır, günahtır.

*****

Sürünün tepesinde, yüksek bir yerde konuşlandırılmıştır yaşça büyük; ayıbın, günahın, sevabın, yasakların kararını veren toplumun şahaneleri. Onlar, hiç yerlerinden kımıldamaksızın, korkutan görüntüleri ve tarihin derinliklerinden gelen yüksek/güçlü sesleri ile sadece toplumu izler, alışılagelmişin dışına çıkılmaması için kontrol eder, cezalandırır ve sınırlandırır. Açlık tehlikesi başlar sürüde, doğal bir felakettir, balıklar azalmıştır. Sebebi bellidir, kutsallık zırhı giymiş karar vericiler Mumble’ın kutsallara karşı geldiğine, günah işlediğine hükmetmiştir. Bu da halen sürüde yaşamaya/yaşatılmaya devam eden ve artık genç olan penguenin günahının Tanrılar tarafından topluma verilmiş cezasıdır.

*****

Hüküm nettir, Mumble o toplumda yaşamamalıdır. Annesi dışında, herkes terk eder onu.  Artık tek başına ve yalnızdır. Kutsal/büyük adamların söyledikleri, sorgulanmaması gereken ilahi buyruklardır. Yoksa acaba onlar mı ilahlaşmıştır? Pes etmez Mumble. Çetin koşullarda gerçeği arar, bulur ve dönüp topluma ispatlar, anlatır. Bir bireyden başlayan aydınlanma tüm sürüyü sarar bir anda ve artık tepedekilerin çoktan beridir susması gereken, derinlerden gelen o korkutucu, cezalandırıcı, güçlü sesi köhne düşüncelerle birlikte tarihin derinliklerinin arasında kaybolur.

*****

Bu, oğlumun küçüklüğünde defalarca izlediğimiz, hatta güzel müzikleriyle birlikte dans ettiğimiz 2006 yapımı George Miller’ın yönetmenliğini yaptığı ‘Neşeli Ayaklar’ filmi. İzlemesi keyifli. Peki ya yaşarken? Dünya dönmeye devam ediyor, her şey değişiyor, bilgi çoğalıyor, teknoloji gelişiyor. Açık bir bakış açısıyla çok yönlü dünyayı görebilen, değişimi/farklılıkları olağan gören, bireylerini de bu doğrultuda eşitlik ve adalet penceresinde özgür düşünceyle bilimle akılla sorgulama yeteneği ile eğiten ülkeler, atı alıp Üsküdar’ı geçiyor. Diğerleri mi? Ya nal topluyor ya kordon dolanması yaşıyor ve hatta kimi zaman doğum gerçekleşmiyor, ölü doğum oluyor. Değişime gebe, değişmesi gelişmesi gereken toplum bunu gerçekleştiremezse en sonunda bu dünyadaki ömrünü tamamlıyor.

*****

Osmanlı döneminde yapılan ıslahatların çoğunlukla hep geçmişe özlemle yapıldığını okuruz. Sanki ensemizde birilerinin despot eli, başımızı kaldıramamış, çevirememişiz öteye... Korkmuşuz çoğumuz bilinmeyenden, ötekinden, diğerinden, diğerlerinden, ilerlemekten, değişmekten. Tıpkı yürümeye korkan çocuklar gibi. Niyazi Berkes, ‘Türkiye’de Çağdaşlaşma’ kitabında bazı değerlerin değişime karşı ‘katılaşma’, ‘kireçleşme’ eğilimine girerek ‘din şemsiyesi’ altına alınabileceğinden bahseder. Değerli sosyoloğumuzun ilk baskısı 1973’te yapılmış ‘Türkiye’ de Çağdaşlaşma’ (YKY Yayınları 32. Baskı’dan) kitabından bir alıntı ile bitirelim... “Dinselleşme; çağdaşlaşmaya karşı, kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi bir korunma çabasıdır.” (sayfa: 20)

Siyasete ve siyasal İslam görüşüne bir de bu gözlerle mi baksak şimdi?

Farklılıklarımızla bir arada, hep birlikte adalet, eşitlik, hak ve hukukla, özgürce, refah içinde yaşayacağımız aydınlık günler dilerim. Sevgi ve saygılarımla...