Günler geceye geceler güne dönedursun, yüzyılın depremi üçüncü haftaya girdi. Hala enkaz başlarında bekleyenlerin acıları katlanırken deprem bölgelerinde göç dalgası da başladı. Milyonlarca depremzede gözü arkada, yaşadığı kenti terk eder oldu. Acıları yön değiştirdi. Bundan sonrası nerede ve nasıl olur onlar için meçhul.
***
Asrın felaketinin üzerinden saatler, günler, haftalar geçti. Şimdilerde yıkılan kentleri ayağa kaldırma seferberliği başladı. Bu arada ayakta zor duran binalarda ise denetimler yapılıyor, izliyoruz. Ama anlamakta zorlanıyoruz kim kimi, neyi denetliyor? Geç kalınmadı mı? Devletin tüm kurumları yıkılan kentleri ayağa kaldırmak için çalışıyor. Elbette bu da bir tarihsel yükümlülük.
*** Ve dönelim kadim kent Hatay'a. Üç büyük dinin kesiştiği yer Hatay'a. İslam, Hristiyanlık ve Musevi inançları iç içe yaşamış. Cami, kilise ve sinagog yan yana varlıklarını ve işlevlerini sürdürmüş asırlarca. Toplumun sahip olduğu bu ortak kültür ve inanç farklılıkları, Hatay'da hiçbir zaman sorun olmamış, halk bu farklılıkları kültürel yapının bir zenginliği olarak kabul edip, benimsemiş. Günümüze kadar da sürdürmüş. Amonos ile Habib Neccar Dağları'nın ortasındaki vadide kurulmuş bu şehir, inanılmaz bir tarihi zenginliğe sahip. Ama bugün.
***
Tarihçilere göre, Hatay'ımızın bu gelişmişliği, Akdeniz ve Mezopotamya arasında köprü olmasından kaynaklanıyormuş. Asırlara meydan okuyan, medeniyetler beşiği Hatay, ne yazık ki yüzyılın en büyük felaketine karşı koyamadı. Ve Türkiye'nin sahip olduğu medeniyetler beşiği Hatay, 7,7'ye teslim oldu.