Prometheus, ateşi tanrılardan çalıp insanlara verir ve buna çok sinirlenen Zeus; “Benim insanları koruduğumu nasıl anlamazsın, onlar ateş ile silahlar üretip birbirlerini öldürecekler” diyerek Prometheus’u bir dağa zincirleyip her gün bir kartalı ciğerini yemesi için görevlendirir ve pişman olana kadar da devam ettirir. Bizim Prometheus asla pişman olmaz.
Filmimiz Amerikalı Prometheus olan ünlü fizikçi ‘atom bombasının babası’ J. Robert Openheimer’ın hayat hikayesini anlatıyor. Mitolojiye atıfta bulunarak atom enerjisini ortaya çıkarıp yeni bir dünyanın kapılarını açıyor hem de Hiroşima ve Nagazaki'yi haritadan silecek bir yıkım gerçekleştiriyor.
Yönetmen koltuğunda Christopher Nolan olunca insanı bir merak sarıyor. Oyuncu kadrosuyla başarıyı garantilemiş. Bu başyapıttan üç beş Oscar ödülü gelir.
Öncelikle filmin reklamı çok iyi yapıldı ama biraz araştırma yapılmadan izlenecek bir film değil. Tamam atom bombasını icat eden adamın hayat hikayesini izleyeceğiz ama izlemeden önce şunları bilmekte fayda var.
Ünlü fizikçimiz atom bombasını icat edip Japonya savaşını bitirerek ABD’de kahraman ilan ediliyor. Sonrasında ise daha büyük bir yıkım oluşturacak hidrojen bombasını desteklemediği için dengeler değişiyor. Siyasi güçler adamı itibarsızlaştırmaya çalışıp işi vatan hainliğine kadar götürüyorlar. Bolca ABD entrikası izleyeceksiniz. Oppenheimer bir kahraman mı yoksa bir vatan haini mi? Yoksa tüm bunların dışında bilime ve bilinmezliğe aşık bir bilim insanı mı?
Film üç saat sürüyor. Yönetmen burada kendisini gösteriyor. Üç saat boyunca izleyiciyi esir alıyor. Çapraz kurguya bayıldım. Nolan sadece sizi filmde tutmuyor, resmen duygu akışını da elinde tutuyor. “Burada biraz empati” diyor yapıyorsunuz, başka bir sahnede “hadi biraz sinirlenebilirsiniz” diyor sinirleniyorsunuz, bolca “sövün” diyor sövüyorsunuz. Yani baştan sona izleyiciyi bir kukla gibi yönetiyor. Tam bir manipülasyon ustası, Nolan’ın bu yanı hem biraz korkunç hem de hayranlık uyandırıcı. Karakterler üzerindeki etkisi muhteşem, insanları şeytanlara aşık edecek türden. Hatırlarsanız Kara Şövalye’de de Joker karakterine hayran kalmıştık.
Oyunculara gelince... Oppenheimer’ı canlandıran Cillian Murphy Oscar’ı garantiledi. Bu filmde hoşuma gitmeyen tek şey kadın oyuncuların diyalogları oldu. Nolan, burada Emily Blunt ve Florence Pugh’ı harcamış gibi görünüyor. Bu iki kadın filmde Oppenheimer’ın özel hayatını temsil ediyor. Filmde milyon tane etkili, güzel diyalog yazılmışken bu iki kadın es geçilmiş.
Filmi çok beğendim, kusursuz değil, çok konuşuldu ve konuşulmaya da devam edecek ama bir başyapıt. İnsanlığa kendini yok etme gücü veren bir bilim insanının hikayesi.