Bugün yılın 288. günü. Yılın bundan sonra geriye kalan 77 gününü binlerce kişi göremeyecek.
Dün bir fotoğraf gördüm. Savaş sırasında ölürse ailesinin kendisini tanıyabilmesi için ellerine kimlik bilgilerini yazan insanların ellerini fotoğraflamışlar. Sadece bir el... Bakınca çoğu kişinin hiçbir duygusunu harekete geçirmeyen, empati dahi hissetmesine sebep olmayan bir el. Dünyadaki herkes için sadece bir el değil. O ele bakınca neler görmeliyiz peki? Din, kin, hırs, öfke, toprak, para, iktidar, güç için insanlara, hayvanlara ya da dünyaya ne kadar zarar verdiği umurunda olmayan ve tek umursadığı kendi çıkarları olan insanları görmeliyiz. Çaresizce kaderine terk edilmiş, kendini ölüme hazırlamış, eğer yakınlarından biri hayatta kalırsa diye onu da düşünerek ölümünden sonrası için hazırlık yapan birini görmeliyiz. Bu el, zulmü, ölümü, vicdansızlığı, savaşı, katliamı ve insanlığın potansiyel tehlikelerini sembolize ediyor.
İnsanların kimlik bilgilerini ellerine yazmaları, savaşın ve çatışmanın ne kadar çaresizlik ve umutsuzluk yarattığını yeterince göstermiyor mu? Bu insanlar, sadece bir el gibi görünebilir ancak her biri bir ailenin parçası, bir hayatın ta kendisi. Kimi çocuk, kimi ebeveyn, kimi kardeş... Bu insanların yaşam hakkına saygı göstermek, barışın ve insancıl değerlerin gerekliliğini anlamak için savaş çığırtkanlığı yapmak yerine barışın ve insan haklarının önemini hatırlamanız için daha ne olması gerekiyor?
Her zaman taraf olmak iyidir. Zaten tarafsızlık da taraf tutmayı içinde barındırır. Acı çeken birini görüp tarafsız kalmak, açı çektireni desteklemektir. Tarafsız kalmak, acı çeken birini görüp hiçbir şey yapmamak anlamına gelir. Bu durumda en ahlaki çözüm, “Bu durumda ben olsam ne yapılmasını isterdim, ne hissederdim” diye düşünüp derinlere gömdüğümüz o çok önemli empati duygumuzu harekete geçirmektir.
Asla savaşı, terörü, teröristi, zulmü, cinayeti, işkenceyi, tecavüzü destekleyen tarafta olmamak, ilk başta dünyanın cinayetlerle dolu tarihi için geleceğin henüz kirletilmemiş günlerine borcumuzdur. Yaşadığımız yüzyılda çocukları ve kadınları savaş ganimeti olarak gören zihniyetin yerini, teknolojiyi, bilimi, sanatı, barışı, dünya insanı olmayı şiar edinmiş zihniyet almalıydı. Bu kirli erkek zihninden dünya biraz olsun arınmalıydı.
Günümüzde İsrail-Filistin savaşı gibi trajik olaylarla yüzleşirken insanlık olarak içinde bulunduğumuz durumu ciddiyetle değerlendirip değerlendirmediğimizden emin değilim, sosyal medyada yazılanları gördükçe hala bazı insanların durumun vahametinin farkında olmadığını düşünüyorum. Her gün ölüm haberleri ve acı çeken insanların hikayeleriyle karşılaşmak, bizi düşünmeye, barışın önemini kavramaya ve harekete geçmeye çağırırken birtakım zihniyet sahipleri tam tersi yönde körükleyici açıklamalar yapıyor.
Savaşın, terörün, zulmün ve şiddetin çözüm olmadığını bir an önce anlamalıyız. Tarih boyunca yaşanan acımasız savaşlar ve çatışmalar bize bir ders vermediyse günümüze bakıp barış yolunu seçmek için daha fazla çaba sarf etmeliyiz. İnsanlığın geleceği için dünya insanı olmanın önemini kavramalı; bilim, teknoloji, sanat ve barışa yatırım yapmalıyız.
Savaşın ve şiddetin insana ve dünyaya getirdiği acıyı önlemek için her birimizin sorumluluğu var. Birlikte, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çaba göstermeli ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için her zaman savaş karşıtı bir duruş sergilemeliyiz. Savaşın sona ermesi ve barışın egemen olması için elimizden geleni yapmalıyız. Çünkü bu bizim damarlarımızda var. Bu bize atamızdan emanet! Barışı savunmak bizim mirasımız. Atamızın dediği gibi “Yurtta sulh, cihanda sulh”...