Seçimlerin sonucu

Deniz kıyısında yaşayan her insanın Ankara’ya gittiğinde yaşadığı bir his vardır. Her dağın arkasında deniz görecekmişsin gibi gelir, görmeyince hüzünlenirsin. Çünkü ona alışmışsındır, denizin orada olmadığını bile bile bir umut o dağın ardına dikersin gözlerini ve sonuç hiç değişmez, sen yerini değiştirmedikçe...
Hayatımızın her alanında böyledir, sen yerini değiştirmedikçe, bakışını, algını, yöntemini, kendini değiştirmedikçe sonuç değişmez. Bir şeyleri değiştirmeden sonuç değişmez, tıpkı orada olmayan denizi arayan gözler gibi, temeli boş ve varsayımlara dayanan bir umutla sonuçta kaybeder ve üzülürsün.
Kırsalda yaşayan bir teyzeye sorsak "Sosyal medyadaki en son gündemden haberin var mı" diye, kahvedeki amcaya sorsak "Youtube’ta siyasetçilerin katıldığı bir program var, onu izledin mi" diye, kaçının haberi vardır bizim takip ettiğimiz gündemden? 
Kırsalda yaşayan çoğu insan okuduğumuz, izlediğimiz, konuştuğumuz, tartıştığımız, yorumladığımız konulardan bihaber. Çoğunun tek bilgi kaynağı hep aynı kanalları izledikleri televizyon ve kapı kapı dolaşıp propaganda yapan yerel siyaset aktörleri. Her seçim çalışmasında ihmal edilmemesi ve üzerine düşülmesi gereken, buna rağmen her seferinde muhalefet kanadının yeteri kadar özen göstermediği bir kitle. Hem de her seferinde... 
Bunun sıradan vatandaşlar bile farkındayken koskoca x partisi ve diğer partiler de herhalde farkındadır ve gerekeni yapıyorlardır diye düşünürken, yine aynı özensizliğin olduğu çeşitli konuları ve hep aynı sonuçları tekrar tekrar yaşayınca ister istemez insanın aklına çeşitli düşünceler geliyor.
O yüzden yaşanan kötü olaylara 'tepki' göstermek için Twitter’da birkaç cümleyle tweet atıp kınayan koltuk ve güç sahibi siyasilere bu kadar çok kızılıyor; çünkü onu zaten biz halk olarak yapabiliyoruz, sizin o güçle bizden farklı olarak sunabildiğiniz katkı ne, bize onu gösterin.
"Üstündeki sıkıntı kalkar kalkmaz aynı kişi olmaya devam etmeye hevesliysen, o sıkıntıdan bir şey öğrenememişsin" diye çok sevdiğim bir cümle vardır. Sürekli aynı şeyleri yapıp aynı şeyleri deneyip her seferinde farklı bir sonuç bekleyen biz insanlar bunca yıldır yenilgilerden, hatalardan keşke biraz ders alsaydık. Amaç zaten sürekli hata yapmaksa orasını bilemem…
Seçimden sonra kendisini yakın bulduğu siyasi partilere itirazı olan seçmenler görüyorum, neredeyse iki hafta geçmesine rağmen tartışmalar ve eleştirilerin harareti hız kesmeden artıyor. Keşke daha çok inanınca ve daha çok umut edince sonuç değişseydi, keşke aynı şeyi yaptığımız her seferinde farklı bir sonuç alınabilseydi, keşke oturduğumuz yerden eleştirince bir şeyler değişebilseydi... Ama size kötü bir haberim var, maalesef öyle değil. Amacımız gerçekten bir şeylerin değişmesiyse sıkı sıkı tutunup oturduğumuz o koltuktan önce bir kalkmamız gerekiyor. Eleştirmektense çözümün bir parçası olmak, gidip o siyasi partiye üye olmak, parti içinde eleştiri ve çözüm önerisi sunup sürece katkıda bulunmak ve enerjimizi daha sonuç odaklı bir şekilde harcamamız gerekiyor.
Beni dinlemiyorsanız, o zaman Platon’a kulak verin: "Siyasete katılmayı reddetmenin cezalarından biri, sonunda sizden aşağı olanlar tarafından yönetilmenizdir." Platon’un bu cümlesi sadece siyasileri ve yöneticileri kapsıyor sanıyorsanız yanılıyorsunuz, sizi de beni de hepimizi de kapsıyor, herkes için söylenmiş kapsayıcı ve içine dalmak isteyenler için derin bir söz.
Ama yine de seçim tabii ki her zaman halk olarak bizim. Denizin orada olmadığını bile bile, aynı şekilde, değişmeden, değiştirmeden, dayanaksız bir umutla o dağın ardına bakmaya devam etmek de bir tercih.
Sonuçta hepimiz, hayatımızın her anında ve alanında, seçimlerimizin sonucunu yaşamaya mecbur ve mahkûmuz.