14 Mayıs’ta oy kullandınız mı? En büyük demokratik hakkınız olan oy verme hakkınıza ve iradenize sahip çıkmak için 28 Mayıs’ta oy kullanacak mısınız?
Size destek oluyormuş gibi görünüp inancınızı ve ideolojinizi kullanarak sizden faydalanan insanları fark edecek, bugün başkasına yapılanın yarın size yapılabileceğini düşünüp ilkeli duruşunuzu ve karakterinizi ortaya koymak için haksız, hukuksuz, adaletsiz olduğunu düşündüğünüz yerden uzak duracak mısınız? Yoksa sadece kendi çıkarınızı düşünerek rahatınızı bozmayacak seçimler yapmaya ve “Benim bir oyumla ne değişir ki?” diye hiçbir şey yapmadan, oturduğunuz yerden eleştiri yapmaya devam edecek misiniz?
"Dürüstüm" deyince dürüst olmuyoruz, dürüst kelimesinin içini eylemlerimiz ve sözlerimizle doldurunca dürüst oluyoruz. Bir insanın bir dine inanması ya da bir ideolojiye sahip olması o kişiyi dürüst ve eylemlerini ahlaklı yapmaz. Bir kişinin Atatürkçü olması, Marksist olması, Müslüman olması, seküler olması, iktidar olması, muhalefet olması, dilinde yalan, boğazında haram, zihninde kir, kalbinde leke olmasına engel değil; yani tek başına herhangi bir düşünceye veya inanca inanıyor olmak yeterli bir ölçüt değil. Elbette ki yola çıkarkenki kararlar, hedefler, umutlara sahip olmak çok kıymetli, o düşünce ve inanca sahip çıkmak ve ona tutunmak çok değerli. Ama her şey değişir ve dönüşür, bunun en güzel örneği doğa. Hiçbir şey aynı kalamaz, böyle bir iddianız varsa eğer çocukluk fotoğrafınız elinizdeyken gidip aynada şimdiki halinize bakın. Değişip dönüşürken en son gelinen nokta çok önemli, yola çıkarkenki masumiyet hala yerinde duruyor mu ve hedefe yürürken ne kadar değişildi diye dönüp ardımıza bakmamız gerekir. Başlanılan noktanın ve hedefin tam tersi yönünde yol alındıysa düşünüp sorgulayıp gerekirse bırakmak gerekir. Çünkü insanlar olarak biz de doğanın bir parçasıyız ve doğa gibi bizler de değişiyoruz, değişmeliyiz.
Sonuç her ne olursa olsun değişimin yaklaştığı açık. Kitlelerin enerjisi, toplumsal hareketlerdeki umut ve enerji bir yandan sönüp bir yandan diri kalsa da vatandaşlar olarak bir yandan tarih yazarken bir yandan tarihe tanıklık ediyoruz. Bu bahsettiğimiz kitlelerin enerjisi çok önemli, çok değerli ve manipülasyona çok açık. Kitlelerin enerjisini ciddiye alıp bu enerjiyi doğru okuyup yorumlayanlar değişim sürecinin kazananı olacak, dönüşümü getirecek olan bu kitlesel enerjinin lokomotifinin egzoz buharından çıkan dumanın rengini çözümleyen olacak, trenin vatmanı onu okuyan kişi olacak. Tekerlekler dönerken bir anda üşenip vazgeçip yollardaki taşlara ve bozukluklara bakıp durup üzülüp kırılıp ahlayıp vahlayarak değil tahrik gücüyle ilerliyor. Çıkan egzoz buharının rengi henüz belli değil. Ama ateş olduğu bir gerçek, ateş canlı, ateş harlı, tekerleklerin tahrik gücü kuvvetli, buharın gücünden görünen değişim isteği kuvvetli. 28 Mayıs'tan sonra sonuç ne olursa olsun lokomotiflerin de değişeceği çok açık.
Bernard Lahire’nin "Sosyoloji ve Sözde Mazeret Kültürü" isimli kitabında çok sevdiğim bir paragraf var: “Sosyolojik araştırmalar, toplumsal problemlerle ilgili genel söylemlerin bize, bu problemlerin anlattığı sanılan şeylerden çok daha farklı şeyleri anlattığını; ayrıca bu söylemlerin, koşullarından çıkmak isteyen kişileri sık sık damgaladığını anlamamızı mümkün kılar. Dolayısıyla sosyoloji bu söylemleri hedeflediğinde, 'yanlış bilinen' toplumsal bir gerçekliğe yardımcı olur. Analizcinin alternatif bir politikası ya da ideolojisi yoktur ancak bir problem hakkında konuşup yazanlara yaptıkları ya da söyledikleri şeyin bilgiden yoksun olduğunu anlatmaya çalışır. Ayrıca, bu kişileri okuyan veya dinleyenlerin uyanık ve eleştirel olmalarını sağlar.”
Çoğumuz çeşitli kaygılarla pek çok şeyi istediğimiz gibi ifade edemesek de asla önümüze sunulan durumu, olayı ya da düşünceyi sorgulamadan, doğrusunu araştırmadan kabul etmemeyi bir şiar haline getirmeliyiz.
F. W. Nietzsche’nin dediği gibi “Senin kendi yolun var, benim kendi yolum. Tek ve doğru yola gelince, öyle bir şey yok". Bu yüzden kimseye hakaret etmeden, kalp kırmadan, küçümsemeden, incitmeden, kavga etmeden, yargılamadan birbirimize saygı duymak zorundayız, beraberce yaşamak zorundayız. Hepimiz toplumu oluşturuyoruz, biz halkız, hepimiz bu ülkenin çocuğuyuz.
Çocuklarımız, kadınlarımız, doğamız, hayvanlarımız, geçmişimiz, şimdimiz, geleceğimiz için özgür bir Türkiye için herkesi oy vermeye davet ediyorum.