Kabul edelim, hepimiz zaman zaman tatlının cazibesine kapılıyoruz. Bir parça çikolata, sabah kahvesiyle gelen o kek, marketten “masum” diye aldığımız atıştırmalıklar... Ama bu küçük kaçamakların arkasında büyük bir sağlık tehdidi yatıyor: Rafine şeker.
Rafine şeker; doğal besinlerin içerisindeki şekere kıyasla işlenmiş, liften ve besleyici öğelerden arındırılmış bir formda karşımıza çıkıyor. Ve ne yazık ki bu şekeri vücudumuz doğal olan kadar dostça karşılamıyor.
Şekerin ilk etkisi genelde gözle görülür oluyor: kilo alımı. Çünkü rafine şeker, kan şekerini hızla yükseltip ardından hızlı bir düşüşe neden oluyor. Bu iniş-çıkışlar da açlık hissini körüklüyor. Sürekli enerji arayışı içinde olmak, uzun vadede obezite riskini artırıyor.
Ama mesele yalnızca kilo değil. Fazla rafine şeker tüketimi, vücudun insülin dengesini bozabiliyor. Bu da tip 2 diyabete giden yolun taşlarını döşüyor. Üstelik kalp hastalıkları, karaciğer yağlanması ve hatta bazı kanser türleriyle de ilişkilendiriliyor.
Beyin sağlığı mı? Şekerle o da tehdit altında. Araştırmalar, aşırı şeker tüketiminin depresyon ve anksiyete riskini artırabileceğini söylüyor. Ayrıca öğrenme, dikkat ve hafıza üzerinde de olumsuz etkileri var.
Kısacası, şeker kısa süreli bir mutluluk gibi görünse de uzun vadede sağlığımızı kemiren gizli bir düşman. Tatlıya tamamen veda etmeden ama farkındalıkla tüketmek en iyisi. Unutma: Gerçek tat, dengeyle gelir!