Tarım ve gıda krizinin derinleştiği, gıda enflasyonunun rekor seviyelere ulaştığı, milyonlarca insanın yoksulluk ve açlıkla mücadele ettiği bir dönemde, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Ali Manavoğlu, 16 Ekim Dünya Gıda Günü kapsamında yaptığı açıklamada, “Gıdaya erişim artık sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik bir mesele haline gelmiştir” diyerek, kamucu tarım ve gıda politikalarının acilen hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.
Her yıl 16 Ekim’in “Dünya Gıda Günü” olarak kutlandığını hatırlatan Manavoğlu, “Geçen yıl bu özel günde gıdaya ulaşmanın en temel insan hakkı olduğunu vurgulamıştık. Ancak bu yıl durum çok daha vahim. Yanlış politikalar nedeniyle tarımsal üretim alanları ve üretim giderek azalıyor. Emekçilerin ve emeklilerin gelirleri açlık sınırının altında kaldı. Artık daha iyi gıdaları bırakın, temel gıdalara erişim hakkı bile gasp edilmiş durumda” dedi.
‘TOPRAKLARIMIZ, SULARIMIZ TEHDİT ALTINDA’
Maden ve enerji şirketlerinin rantı uğruna çıkarılan yasal düzenlemelerin, doğal kaynakların tahribatına yol açtığını belirten Manavoğlu, “Topraklarımızı, zeytinliklerimizi, meralarımızı, ormanlarımızı ve su havzalarımızı yok edecek düzenlemeler gıda hakkını ciddi şekilde tehdit ediyor. Aynı zamanda su politikaları ve su yönetimindeki hatalar nedeniyle, suya erişimin dahi zor olacağı bir yıl bizi bekliyor” ifadelerini kullandı.
Bu yılki Dünya Gıda Günü temasının “Daha İyi Gıda ve Daha İyi Gelecek İçin El Ele” olduğunu hatırlatan Manavoğlu, “Ne yazık ki bugün gıdaya olan güvensizlik her geçen gün artıyor. 673 milyon insan açlık çekiyor, öte yandan obezite oranları da yükseliyor. Gıda israfı yaygın. Bollukla yokluk yan yana yaşanıyor. Bu dengesiz sistemden en çok çocuklar ve kadınlar etkileniyor” dedi.
‘ÇOCUKLARIN BESLENMESİ DEVLETİN SORUMLULUĞUDUR’
Gelecek nesillerin sağlıklı ve dengeli beslenememesinin ciddi sonuçlar doğuracağını belirten Manavoğlu, “Çocuklarımızın fiziksel ve zihinsel gelişimini tehdit eden bu tablo, sağlıklı bir toplumun da önünü kapatıyor. Çocukları güvenli ve kaliteli gıdaya ulaştırmak, en başta devletin sorumluluğudur. Okul yemeği uygulaması bir an önce hayata geçirilmelidir” diye konuştu.
‘TARIM VE GIDA SİSTEMİ TEKELLERİN ELİNDE’
Tarım ve gıda sistemlerinin yerli ve yabancı sermayenin kontrolünde olduğunu vurgulayan Manavoğlu, “Bugün ne yazık ki gıda egemenliğini yaşama geçirmek bir yana, tarım ve gıda sistemi çok uluslu şirketlerin ve yerli ortaklarının kontrolüne bırakılmış durumda. Dünyada herkesi doyuracak kadar üretim yapılmasına rağmen, yoksulluk ve açlık her geçen yıl daha da büyüyor” dedi.
‘İTHALATA DAYALI SİSTEM SÜRDÜRÜLEMEZ’
Tarımsal üretimde dışa bağımlılığın büyük bir sorun olduğunu dile getiren Manavoğlu, “Her sıkışıldığında ithalata yönelmek hem gıda güvencesini zayıflatıyor hem de gıda enflasyonunu artırıyor. Yerli üretim devlet desteğiyle, üreticiyi ve üretimi koruyan politikalarla artırılabilir” ifadelerini kullandı.
‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAHANE EDİLMEMELİ’
İklim krizinin tarıma etkilerine de değinen Manavoğlu, “Son yıllarda insan eliyle kriz haline gelen iklim değişikliği, kuraklık, aşırı sıcaklar, dolu, don gibi olaylarla tarımı vuruyor. Ancak bu tabloyu sadece iklime bağlayarak sorumluluktan kaçamayız. Esas olan, üretim maliyetlerini düşüren, üreticinin gelirini artıran bir üretim ekonomisine geçmektir” dedi.
‘DENETİM ŞART, PERSONEL ATAMALARI BEKLENİYOR’
Gıda güvenliği konusunda ciddi adımlar atılması gerektiğine dikkat çeken Manavoğlu, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yıllardır uyguladığı beyana dayalı üretim izin modelinden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Manavoğlu, “Üretim ancak Bakanlık denetimi ve kontrolünden sonra yapılabilmelidir. Küçük işletmelerde de gıda güvenliği koşulları sağlanmalı, zorunlu teknik personel istihdamı burada da uygulanmalıdır. Yetersiz olan denetçi sayısı artırılmalı, Tasarruf Genelgesi’ne sığınılmadan bu konuda eğitimli teknik personel kamuya atanmalıdır” şeklinde konuştu.
‘KAMUCU TARIM VE GIDA POLİTİKALARI ŞART’
Tarım ve gıda krizinin çözümünün kamucu politikalarla mümkün olduğunu belirten Manavoğlu, “Bugün attığımız adımlar, geleceğimizi doğrudan etkileyecek. Üreticiden ve üretimden yana tercihlerle, kamu yararını esas alan politikalarla yaşadığımız sorunlar çözülebilir. Gündelik çıkarlar yerine planlı kalkınmayı esas alan kamucu tarım ve gıda politikalarını yaşama geçirmeliyiz” dedi.