ÖZEL HABER

Yapay zeka mahremiyeti zorluyor

Antalya’da son dönemde gençler ve sosyal medya kullanıcıları arasında popülerleşen yapay zeka destekli Gemini uygulaması, fotoğraf düzenleme trendine yeni bir soluk getirirken, uzmanlar dijital mahremiyetin tehlikeli biçimde aşındığına dikkat çekiyor. Kullanıcıların yaratıcı içerikler üretmesini kolaylaştıran bu uygulama, aynı zamanda kişisel verilerin gizliliği, yüz tanıma sistemleri ve dijital denetim gibi önemli etik ve hukuki tartışmaları da gündeme taşıyor

Antalya’da son dönemde, Gemini uygulamasıyla düzenlenen fotoğraflar vatandaşların büyük ilgisini çekiyor. Kent sakinleri, bu dijital uygulama sayesinde fotoğraflarını diledikleri şekilde düzenleyerek sosyal medyada paylaşıyor ve yaratıcılıklarını sergiliyor.

Özellikle gençler ve sosyal medya kullanıcıları arasında hızla yayılan bu trend, Instagram ve TikTok gibi platformlarda dikkat çekiyor. Kullanıcılar, Gemini uygulamasının sunduğu çeşitli efektler, filtreler ve düzenleme araçları sayesinde sıradan fotoğraflarını çarpıcı ve eğlenceli içeriklere dönüştürebiliyor. Bu durum, Antalya’daki sosyal medya paylaşımlarını da adeta renklendirdi.

Vatandaşlar, uygulama ile hem kendi fotoğraflarını kişiselleştirme fırsatı buluyor hem de arkadaşlarıyla paylaşacakları dikkat çekici içerikler üretiyor. Bazı kullanıcılar, uygulamanın sunduğu özellikleri kullanarak yaratıcı kurgular ve eğlenceli kombinasyonlar ortaya çıkarıyor.

Sosyal medyada hızla yayılan bu trendle ilgili olarak Uzman Sosyolog Funda Alpaslan Talay şu ifadelere yer verdi; “Son zamanlarda sosyal medya platformlarında neredeyse herkes, kendi fotoğraflarını yapay zeka destekli uygulamalara yükleyerek, başka birine, başka bir zamana veya hatta başka bir kimliğe dönüşüyor. Yüzeyde eğlenceli ve yaratıcı görünen bu dönüşümler, kişisel verilerimizin sessizce sömürülmesine, kimliğimizin parçalanmasına ve mahremiyet alanlarımızın daralmasına kapı aralıyor.”

Talay, “Yapay zekayla dönüştürülen her fotoğraf, yüz tanıma teknolojileri, biyometrik veri toplama sistemleri ve dijital gözetim mekanizmaları için potansiyel bir veri kaynağına dönüşüyor. Bu görseller hem bizim hem de karede yer alan başkalarının bilgisi ve rızası olmadan dijital sistemlere aktarılıyor. Bu durum, dijital mahremiyetin erozyonunu simgeliyor. Bedenimiz ve yüzümüz, artık yalnızca bize ait olmayan birer ‘veri nesnesine’ dönüşüyor. Bedensel politikalar dijitalleşirken, birey kendi bedeni ve kimliği üzerindeki denetimini kaybediyor. Dijital çağda hangi uygulamaya ne tür bir veri verdiğimizi, bu verilerin nasıl işlenebileceğini ve nerelerde kullanılabileceğini bilmek, artık bir zorunluluk hâline gelmiştir. Gerçek rızanın koşullarını tartışmak ve hukuki-etik çerçeveleri yeniden inşa etmek hem bireylerin hem de devletlerin ve teknoloji şirketlerinin sorumluluğundadır” diye konuştu.