Gazipaşa sahilinde Koru Plajı denilen bir yer var. Doğal havuzlarıyla ünlü burası… Çok etkileyici bir doğal oluşum. Hafta sonu oralardaydık. Birkaç küçük havuzun az ilerisinde, kumsala birkaç adım mesafede Golden cinsi bir köpek sürekli havlayıp duruyordu. İstese rahatlıkla kumsala çıkabilecekken aynı noktada sürekli havlaması bir süre sonra hepimizi harekete geçirdi. Her birimiz köpeği kumsala çıkartmayı denedik. Seferber olduk resmen. Türlü türlü şeyler yaptık, yol göstermeye yeltendik. Fakat nafile, küçük su birikintisinin başında takılmış duruyor hayvancağız. Kimseyi dinlemiyor. Boynunda tasması var. Belli ki sahipli bir köpek… Bir süre sakinleşip sonra tekrar havlamaya başlıyor. En sonunda sahibini bulduk, daha doğrusu öğrendik. Sahildeki işletmenin köpeğiymiş. Sahibi son derece sakin… “Sudaki yansımasına havlıyor o” dedi. Köpek kendi görüntüsüne havlıyormuş yani.

Gazipaşa’ya ses, Alanya’ya para

Kendi kendine havlayan tipler siyasette de vardı. Hatta bizim medya aleminde de rastlanır böylelerine. Tabii hiçbiri bu köpek gibi sevimli değil. Tam aksine, son derece irite edici, sevimsiz, kaknem, bulaşık, ipe sapa gelmez, cahil cühela tiplerdir. Bulaşacak kimse bulamayınca kendi kendilerine havlarlar. Nereden nereye geldik iki dakikada?.. Gazipaşa’dan başladık söze, siyaset ve medya dünyasının sevimsizlerine vardık. Haklarında konuşmaya bile değmez oysa... Sonra fasulye gibi nimetten sayarlar kendilerini. Geçelim bu bahsi. Madem Gazipaşa’dan başladık, oradan devam edelim. Antalya’nın en doğusundaki bu belde, bir havaalanına sahip olup da aynı zamanda ‘turizmde sıfır çeken’ birkaç memleketten biri… Adeta Alanya’nın ulaşım taşeronu gibi… Uçaklar Gazipaşa’ya iniyor, turistler Alanya’ya gidiyor.

Sessiz, sakin bir turizm mümkün

Bu fena bir şey mi? Gazipaşa’nın kitle turizmine açılmaması, daha doğrusu turizm yağmasından nasibini almaması bir şans… Ciddi bir şans… Peki komşu ilçe ihya olurken Gazipaşa’nın boynu bükük durması, bu yağmurdan küçücük bir kova bile dolduramaması adil mi? Elbette değil. Gazipaşa, bozulmamış, yağmalanmamış, çiğnenmemiş, filler tarafından ezilmemiş değerlerini bir zenginlik, bir avantaj, özgün bir seçenek olarak masaya koyabilir. Yazının girişinde bahsettiğim ‘doğal havuzlar’ müthiş bir olanak mesela. Gazipaşa’nın tarihi, arkeolojik varlıkları da yabana atılamaz. Kalabalıktan kaçan, özgün, farklı, gürültüsüz seçenekler arayan gezginler için etkileyici fırsatlar barındırıyor Gazipaşa. Dünyanın tenhasında kalmış, ücrada duran, kuytu, korunaklı, bozulmamış, hırpalanmamış, telaşsız, bakir havası, güneşi, suyu, toprağı, koyları, kendine has güzellikleri aslında en büyük kozu. Eğer bunları koruyarak bozulmasını, dejenere olmasını engelleyerek bir cazibe merkezi haline gelirse çok özgün bir örnek olacaktır.

Antalya’nın doğusunda hayat var

Dahası da var. Antiochia ad Cragum, Selinus, Lamus, Nephelis, Cestrus gibi antik kentlere sahip. Antiochia ad Cragum’u görseniz başınız döner. Hemen altındaki Delikli Deniz ayrı bir cazibe merkezi, doğa harikası. Üstünde duran Ortaçağ kalesi muhteşem… İlçe merkezindeki Selinus Kalesi de çok çarpıcı ama sahipsiz. Hem kaleyi hem de Selinus’a antik çağlarda su taşıyan kemerleri ışıklandırmışlar, hepsi o. Kaleye çıkmanız son derece zahmetli mesela. “700 basamak var” diyor çevredeki esnaf.  Üstelik nereden başladığı belli değil. Oysa bir el atılıp düzenlense etrafı temizlenip bilgi panoları, yönlendirme levhaları konulsa dünyanın her yerinden ziyaretçi gelir. Doğayı üzmeden, toprağı bozmadan, çevreyi hırpalamadan, suyu kirletmeden, muz ağaçlarını söküp atmadan bir dolu formül, seçenek, yöntem bulunur. Siyaset kendine havlamayı bıraksa çareden, çözümden, çevreden yana olsa ne güzel şeyler yapılır.