2016 yılında basılan ve çok satanlar listesinde yer alan aynı adlı Amor Towles romanından uyarlanan 8 bölümlük bir dizi ‘Moskova’da Bir Beyefendi’...

Yazar uzun süre finans sektöründe çalıştıktan sonra artık ne yaşadıysa edebiyat dünyasına çok hızlı bir giriş yaptı ve başarının tesadüf olmadığını ispatlarcasına ikinci kitabı ‘A Gentleman in Moscow’da ikinci bir başarıya imza attı.

Yıl 1917. Osmanlı, Kafkas cephesinde en büyük düşmanlarından biri olan Rusya ile savaşırken bir anda bir rejim değişikliği ile Rusya savaştan çekiliyor. Rejim değişikliği sadece bizi değil bütün dünyayı etkiliyor.

Bir devrim oluyor olmasına da teoride her şey muhteşem görünürken uygulamada iç savaşa dönüşüyor. Her milletin tarihinde olmazsa olmazı, sanki o kan akacak, o bedel ödenecek, toplumun günah keçilerine o acı çektirilecek.

Neyse dizimize dönelim. Rejim yıkıldıktan sonra Kont Alexander Rostov kendini mahkemede bulur. Rüzgar öyle sert esmiş ki vatansever Rostow, bir anda kendini vatan hainliğiyle yargılanırken bulur. Yazdığı bir şiir sayesinde (dizinin sonunda bu şiirin hikayesini de öğreniyoruz) idam edilmekten son anda kurtulup ünlü Metropol Hotel’in çatı katında ömür boyu hapis cezasına çarptırılır. Otelden ayrıldığı an öldürüleceği ilan edilir.

Haliyle dizi bu otelde geçiyor. Hayatı boyunca hiç çalışmamış, sadece edebiyat ve sanatla ilgilenmiş bir aristokrat olan Rostov, Sovyet tarihinin en çalkantılı dönemini kaldığın otelin penceresinden izlemeye mahkum edildi.

Dizi her ne kadar dönem dizisi olsa da psikolojik boyutu da çok yüksek. Her şeyi elinden alınmış, buna rağmen karakterini korumaya çalışan bir adam görüyoruz. Psikolojik anlamda büyük bir direniş sergiliyor. Dışarıda dünya değişirken bir otele sıkışmış, varlığını korumaya çalışırken yeniden dostluğu, aileyi, aşkı keşfeden naif ve mizah duygusunu kaybetmeyen bir adam görüyoruz.

Dizide beni en çok şaşırtan başrolü yani kontu oynayan Ewan Mcgregor oldu. Star Wars efsanesinin bir parçası, artı ben onu en çok 2005 yılında vizyona giren ‘Island’ filmiyle çok beğenmiştim. Dizide karşıma çıkınca tanıyamadım. Bu dizide bambaşka bir kalıba büründü ve muhteşem bir oyunculuk sergiledi. Hele ki aksanına bayıldım. Ona eşlik eden oyuncuların performansı da çok iyiydi, bence hepsi ödülü hak ediyor.

Bir başka detay da siyahi oyuncular; son zamanlarda siyahi oyuncuların bu tarz dönem dizilerine serpiştirmeleri beraberinde fazlaca eleştiri getirir oldu. Kontun en yakın arkadaşı Mishka rolünde rastalı saçlarıyla Fehinti Balogun karşımıza çıktı. Çenenizi açmadan önce bir düşünün. Bütün dünyanın monarşi devrini kapatmak üzere harekete geçtiği bir dönem, devrim diyoruz, sosyalizm diyoruz, hak hukuk, eşitlik, sınıf ayrılıkları… Kim ne derse desin Mishka karakteri döneme cuk oturmuş.

Ne kadar garip değil mi? Alışılmışın dışında; Amerikalı bir yazar kitabı yazıyor, İskoç bir oyuncu hikayeye can veriyor ve ortaya Rus tarihinin en çalkantılı dönemi ortaya çıkıyor. Acaba Ruslar bu projeyi nasıl değerlendirdi?