Yaklaşık 20 yıl önce, İzmir Karşıyaka’daki dört katlı apartmanın 4’üncü katındaki dairemize kapıyı kırarak (Hiç kimse duymamış!) gündüz gözüyle hırsız girmiş, kızımın yüzme şampiyonasında kazandığı sahte altın madalya ile televizyonu sırtlayıp gitmiş, bir hafta sonra da hırsızlık masası polisleri tarafından yakalanıp evimize getirilmişti.

O gün uyuşturucunun verdiği cesaretle, kapıyı kırdığını, yatak odasına girdiğini, yükte hafif pahada ağır bir şey bulamayınca da televizyonu alıp gittiğini anlatmış, televizyonu da iki sokak ötedeki bir spotçuya sattığını söylemişti. Hırsız bunları anlatırken, polislere ve hırsızıma birer bardak su verdiğimi, hava da çok sıcak olduğu için hırsızıma da kolonya tuttuğumu şimdi gülümseyerek hatırlıyorum!

Neyse; 10-15 gün sonra avukatlar, hırsız, ben ve hırsızlık malı alan spotçu hâkim karşısına çıkmıştık. O gün, hırsızlıktan birkaç sabıkası olduğu ifade edilen hırsızım! (CMUK avukatının tavsiyesi ile!) evime girmediğini, spotçu da hırsızı tanımadığı gibi televizyon satın almadığını anlatmıştı. Hâkim, hırsız ve spotçuyu dinledikten sonra onları serbest bırakmıştı.

Gerekçe şuydu;

Yargıtay içtihatlarına göre hırsızlık malı televizyon ortada olmadığı için suç işlenmemiş oluyordu! Mahkeme sonunda hâkime ne yapacağımı sordum, o da bana sulh hukuk mahkemesinde dava açabileceğimi söyledi. Dava açmadım zira avukat ücreti, benim televizyonun fiyatından daha yüksekti!

Hâkime soramadım tabi;

‘Yargıtay İçtihadı tamam da peki vicdan?’

***

Şimdi, merakla beklediğim bir karar var. Henüz mahkemeye düşmediği için yazabilirim.

Antalya’da son yerel seçim öncesinde gerçekleşen talihsiz bir olaydan söz edeceğim.

Dükkânına seçim broşürü bırakılmasını istemeyen bir market sahibi, ‘Broşürleri neden almıyorsun?’ diyen biri ve o birinin azmettirdiği yeğenleri tarafından dükkânın içinde darp edilmişti. Yumruk ve tekmelerle tezgâhın içinde öldüresiye dövülen dükkân sahibi (Olay anları, uzun video görüntüleri bende de var) son bir hamle ile tezgâh altında duran tabancasına uzanmış ve malum sonuç bir kişi ölmüştü.

Ölene mi yanarsın, kafasına, gözüne öldüresiye darbeler alan, karakola götürülürken ‘Canımı zor kurtardım’ diyen, mahpushaneye düşen market sahibine mi, iki küçük çocuğu ile yaşadığı semti terk eden market sahibinin ailesine mi?

Benim yaşadığım iki bloklu sitede son derece mutaassıp bir aile olarak tanıdığım market sahibi, eşi ve çocukları, site sakinleri tarafından da çok sevilen insanlardı.

Mahkemesi ne zaman bilmiyorum.

Bu olayı tüm Türkiye duydu.

Mahkeme sonucunu ben de merak ediyorum.

Mesken mahrumiyeti.

Meşru müdafaa.

Darp

Kararı hâkim verecek.

Çok zor bir karar olacağı kesin.

Vicdan mı içtihatlar mı?