Karstik yapısıyla bilinen Avlan Gölü, Antalya ve Göller Yöresi'nin en değerli doğal alanlarından biri olarak kabul ediliyor. 1990’lı yıllara kadar kuraklık nedeniyle neredeyse tamamen kuruyan göl, bu dönemde yeniden su tutmaya başlamış, bölgedeki doğal yaşam canlanmıştı. Kuş türlerinden bitki örtüsüne kadar birçok canlı yeniden yaşam alanı bulmuştu. Ancak son yıllarda artan sıcaklıklar, bilinçsiz tarımsal sulama ve kaçak sondajlar, gölün yeniden kurumasına neden oldu.
‘İNSAN HATASI TEMEL NEDEN’
Bölgedeki iklimsel değişikliklerin ve insan eliyle yapılan hataların bu sonucun temel nedeni olduğunu vurgulayan Jeofizik Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Yüksel Karaman şu ifadelere yer verdi: “Kaçak sondajlar mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Aksi halde bu kontrolsüz şekilde yeraltı suyuna ulaşma çabası, kaynakların sürdürülebilirliğini yok etmektedir. Herkes kendi arazisinde gelişigüzel sondaj yaparak su çekiyor ama bunun bir sınırı yok. Bu tarz uygulamalar, yer altındaki su rezervlerini geri dönülmez şekilde tüketiyor. Yer altı suyu seviyesinin düşmesi ve azalmasının nedenlerinden biri de bu kontrolsüz sondajlardır. Eğer denetim mekanizması devreye girmezse, sadece Avlan değil, birçok doğal su kaynağımız kuruyacak.”
‘İÇ KESİMLERDE DE KURAKLIK ARTIYOR’
Kuruyan göllerin bölgesel iklim üzerindeki etkilerine de dikkat çeken Karaman, “Göller kuruyunca iç kesimlerde kuraklık daha da artmaktadır. Yani bir gölün kuruması sadece o alana özgü bir sorun değildir. Çevresindeki tüm tarım arazileri, yerleşim yerleri ve doğal yaşamı etkileyen zincirleme bir felakettir. Yağışlar artık zamanında düşmemekte, mevsimlerde kaymalar yaşanmaktadır. İlkbaharda beklenen yağış sonbahara, sonbaharda beklenen kar yağışı ise kış ortasına sarkmaktadır. Bu da doğrudan bitki gelişimini etkiliyor. Yetişmesi gereken ürünler hem yeterli suyu alamamakta hem de zamanında büyüyememektedir. Üretici ne zaman ekim yapacağını, ne zaman sulama yapacağını bilemez hale geldi” dedi.
‘DOĞAL GÖLLER TARLAYA DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR’
Doğal dengenin bozulduğunu belirten Karaman, “Doğal gölleri kurutup tarla haline getiriyoruz; yani aslında doğanın kendi su dengesini sağlayan alanları, ekonomik kazanç uğruna yok ediyoruz. Ancak ardından ise yağmur ve kar eksikliğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü bu göller, buharlaşma yoluyla atmosfere nem salıyor ve bu nem tekrar yağış olarak geri dönüyor. İklimde nem, buharlaşma, sıcaklık, rüzgar, rakım ve basınç gibi birbirini etkileyen çok sayıda faktör vardır. Bu hassas sistemi bozduğumuzda, doğa tepkisini gecikmeli ama sert bir şekilde veriyor” diye konuştu.
‘BOZULAN DENGE AFET OLARAK GERİ DÖNÜYOR’
Göl ve benzeri doğal sistemlerin yok edilmesinin sadece kuraklıkla değil, aynı zamanda ani hava olaylarıyla da sonuçlandığını dile getiren Karaman şunları söyledi: “Bu göllerin buharlaşma yoluyla atmosfere saldığı nem, bölgesel iklimin nem dengesini sağlıyor ve bu nem zamanla yağış olarak geri dönüyordu. Ancak doğadaki bu dengeyi bozunca, yani gölleri kurutunca ya da doldurunca, bu durum bize farklı zamanlarda taşkın ve afet olarak geri dönmektedir. Artık mevsimler belirsizleşti, ani ve şiddetli yağışlar, dolular, seller oluşuyor. Yani biz doğanın dengesini bozdukça, o da dengesizleşiyor ve afetleri artırıyor. Avlan Gölü’nde yaşanan bu kuruma, yalnızca yerel bir sorun değil; Türkiye’nin diğer bölgeleri için de açık bir uyarıdır. Bu göller sadece birer su birikintisi değil, aynı zamanda iklimin doğal düzenleyicisi, tarımsal üretimin destekleyicisi ve ekosistemin temel taşıdır. Göllerimizi ve sulak alanlarımızı kaybettiğimizde, bunun etkisi sadece kuraklıkla sınırlı kalmaz; iklim dengesi bozulur, tarım zarar görür ve doğal afet riski artar. Bu nedenle sürdürülebilir su yönetimi politikaları geliştirmek, tarımda denetimi sağlamak ve iklim krizine karşı uzun vadeli önlemler almak zorundayız. Aksi halde bu tür felaketleri daha sık ve daha yıkıcı şekilde yaşamamız kaçınılmaz hale gelir.”
Avlan Gölü'nün kurumadan önceki hali ise şöyleydi: