Röportaj/Fahrettin Hepkeskin
'ANTALYA'DA İz Bırakan Kadınlar' arasında yer alma onurunu yaşayan bir Antalya sevdalısı olsa da o, kendisinden önce topluma hizmeti görev edinmiş, yılmaz bir yürek. Bilim insanı olmanın erdemini, çevre ve hayvan sevgisi ile pekiştiren, bugün de gerek kamu gerekse sivil toplum örgütlerinin bilgi ve birikimlerinden yararlanmak için başvurduğu çok önemli bir kaynak, söyleşilerin vazgeçilmez bilim insanı; Prof. Dr. Gülay Şadan. Antalya'da doğdu. Dumlupınar İlkokulu ve Antalya Lisesi'ni bitirdi. 1969 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra 1972 yılında Farmakoloji (İlaç Bilimi), 1976'da Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanlıklarını aldı. 1981 yılında Farmakoloji ve Toksikoloji doçenti oldu. 1982'de Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalında bir yıllığına geçici görevle hizmet vermek için geldiği memleketi Antalya'da Anabilim Dalının kuruculuğunu üstlendi. 1988 yılında Profesör olan ve 24 yıl Anabilim Dalı Başkanlığını yürüten Prof. Dr. Gülay Şadan, 30 yıla yakın bir süre çalıştığı kurumdan 2011 yılsonu itibariyle yaş haddi nedeniyle emekli oldu. Şadan, toplamda 42 yılı aşkın çalışma hayatının yanı sıra toplum ve sosyal sorumluluk bilinci ile birçok sivil toplum kuruluşunda ve sosyal sorumluluk projelerinde aktif görev aldı. Prof. Dr. Gülay Şadan, 2000 yılında kurulan Tıp Fakültesi Tütün Eğitimi Kurulu ve 2004 yılında kurulan A.Ü Sigara Mücadele Kurulu'nun yaklaşık 19 yıl başkanlığını yürüterek Dumansız Üniversite ve Dumansız Kampüs yaratmak amacıyla etkin ve başarılı birçok çalışmaya imza attı. Bu bağlamda, A.Ü Göğüs Hastalıkları ve Eğitim Araştırma ile Atatürk Devlet Hastanelerinde 3 ayrı sigara bırakma polikliniği açılmasını sağlayan Prof. Dr. Gülay Şadan, Antalya Valiliğinin 'Bağımlılıkla Mücadele Teknik Çalışma Grupları Toplantıları' temsilciliği yaptı. Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şubesi'nin 4 yıl başkanlığı ve Onursal Üyesi, Kıbrıs Türk Kültür Derneği İzmir ve Antalya Şubesi ile Atatürkçü Düşünce Derneği ve Hayvanları Koruma Derneği Antalya Şubelerinde etkin ve yetkin çalışmalarda bulundu. Prof. Dr. Gülay Şadan, bir hayvan hakları savunucusu olarak sokak hayvanlarının kısırlaştırılması ve sahiplendirilmesini amaç edinen bireysel çalışmaları ile sessiz canların sesi olmaya devam etmektedir. Kurucu üyesi olduğu Aile Planlaması Derneği Antalya Şubesinde 2 dönem 2'nci Başkanlık yapan, Antalya Caz Derneğinin Kurucu Başkanlığı ve Onursal Başkanlığını yürüten Şadan, bir dönem, Antalya Senfoni Orkestrası'nın kapatılması isteklerine 'Sanattan tasarruf olmaz' direnişi göstererek senfoninin bugün etkinliklerine devam etmesini sağlamış, çok sayıda ödülleri olan bir bilim insanı. İnşaat Mühendisi eşi Alim Şadan, biri plates eğitmeni, diğeri sanatçı iki oğlu ve 8 yaşındaki torunu Elif Neva Şadan ile devam eden mütevazı bir yaşam.
  • 'Antalya'da İz Bırakan Kadınlar' arasında yer almak onurunu yaşayan biri olarak bizlere eski Antalya'yı biraz anlatır mısınız?
-Eski Antalya, sokaklarında bisikletler ve gelen misafirlerin habercisi faytonların sesi dışında tek tük arabaların görüldüğü dinginliğin şehri. Narenciye ve yasemin çiçeklerinden havaya yayılan mis gibi kokular. Falezlerden dökülen şelalelerle Çağlayanlar Şehri unvanını hak etmiş bir şehir. Henüz su şebekesi olmayan şehrin hayat kaynağı arıklar. Üç Kapılar, Kaleiçi, Şarampol, Yenikapı, Konyaaltı ve Memur Evleri. Konyaaltı caddesinde Vali Konağı ve Erkek Sanat Enstitüsü dışında sayılı bahçeli evler ve piknik alanları. Yüksek binalar olmadığından denizdeki dalgaların sesi ve rüzgarın uğultusu. Genellikle tek ya da iki katlı, bahçesi olan evler. Her türlü meyvenin ve çiçeğin yetiştirildiği, meyvelerin ağacından taze taze koparılarak yendiği bir şehir. Bizim Haşim İşcan Mahallesi Albayrak Sokak'taki Rumlardan kalma tek katlı evimizin bahçesinde de her türlü meyve ağacı bulunurdu. Rahmetli babam Hasan Çeliker ağaca ve çiçeğe çok düşkündü. Hatta Antalya'da ilk defa kahve ağacı yetiştirmeyi başaran kişi olarak gazetelerde yer almıştı. Evimize bitişik olan sokağın köşesinde Antalya'nın tek şarap ve gazoz (Sefa gazozu) üretiminin yapıldığı Muhammed Çamlılar'a ait bir imalathane vardı. Antalya merkezde de Saat Kulesi, Hıdırlık Kulesi, Üç Kapılar, Kaleiçi, Yat Limanı ve iskeleyle bütünleşen Karaalioğlu Parkı, Atatürk Caddesindeki Antalya Lisesi tarihi yerlerdi. Benim de ortaokul ve liseyi okuduğum, binlerce öğrencinin yetiştiği Antalya Lisesi, Rum bir aileden kalan iki ahşap bina olarak 1931 yılında eğitim öğretime başlamış, daha sora iki katlı beton binanın ilavesiyle yeni bina olarak 1937 yılında hizmete açılmış olup, bu gün hala haklı unvanını sürdüren bir eğitim yuvasıdır. Yine Yenikapı'daki Dumlupınar İlkokulu benim de ilk 5 yıllık eğitimimi aldığım tarihi bir ilkokul olup bu günlere gelmemin temellerini atan öğretmenim Mukadder Tuğ'u da rahmetle ve saygıyla anmadan geçemeyeceğim. Antalya'da o dönemlerde halkın çok sık gittiği en önemli eğlence yerleri yazlık ve kışlık sinemalardı. Şehir Sineması, Elhamra ve Saray sinemaları, özellikle de kentin en modern sineması olduğu kabul edilen Yıldız Sinemasına ilgi büyüktü. Antalyalılar haftalık banyolarını şehrin değişik semtlerinde bulunan hamamlarda yaparlardı. Kadın ve erkeklere değişik saatlerde hizmet veren hamamlara aileler ya da komşular sözleşerek birlikte gider, adeta bir eğlence havası yaşanırdı. Bunlardan Bizans'tan günümüze kadar gelen Sefa hamamının duvarları Bizans dönemine ait, özellikle de çam kabartması olmak üzere pek çok kabartma ile süslüydü. Devlet Hastanesi, Cezaevi, PTT binası, Orduevi gibi kurumlar şehrin merkezinde bulunurdu. Talya Oteli ve Büyük Otel önemli konaklama yerleriydi. Şehir Kulübü, Tophane Çay Bahçesi, Hisar Restoran Antalya'nın önemli mekanlarındandı. İnsanlar bir yerden bir yere genelde yürüyerek ya da bisikletle giderlerdi. Uzak mesafelere gitmek için faytonlara binilirdi. Sayılı zengin kişilerde araba vardı. Bu nedenlerle Antalya'da hava kirliliğinden söz edilmezdi. Özetle; Doğası, havası, denizi ve tarihi ile Atatürk'ün Antalya'yı ziyaretinde söylediği gibi, 'Şüphesiz Antalya dünyanın en güzel şehri' idi.
Ben de özetle eski Antalya özlemimi şu dizelerimle ifade etmeye çalışayım;
'Nerede o mis gibi portakal, limon, turunç, yasemin çiçekleri kokan sokaklar, bahçeler, palmiye ağaçlarının süslediği caddeler?
Nerede o sokaklarda sek sek, çelik çomak, körebe, saklambaç oynayan çocuklar?
Nerede o sıcak yaz günlerinde kapı önünde oturup sohbet eden komşular?
Nerede bir tencere yemeğini koktu diye komşuları ile paylaşanlar?
Nerede o yazlık açık hava sinemalarında içilen soğuk bir şişe gazozun verdiği keyif?
Nerede o İbruş'un sütlü tatlıları, dondurmaları?'
  • DEVAMI YARIN