ÖZEL HABER

Felaket haberleri kaygıyı artırıyor!

İklim değişikliğiyle ilgili artan felaket haberleri, yalnızca doğayı değil, insan psikolojisini de derinden etkiliyor. Özellikle sosyal medyada karşılaşılan yoğun ve duygusal içerikler, bireylerde giderek yaygınlaşan ‘iklim kaygısını’ tetikliyor

Sosyal medyada artan çevre felaketleri haberleri, iklim kaygısını tetikliyor. Sosyal medyada çevre felaketlerine sürekli maruz kalmak, iklim kaygısını önemli ölçüde artırabiliyor. Uzman Psikolog Anıl Yıldız, sürekli kötü haberlerle karşılaşmanın bireylerde yoğun stres, umutsuzluk ve tükenmişlik hissine yol açabileceğini belirtiyor. Yıldız, iklim kaygısının bastırılması yerine, sağlıklı şekilde yönetilmesi ve pozitif eyleme dönüştürülmesinin önemine vurgu yapıyor.

SÜREKLİ TEHDİT ALGISI
“Ne kadar çok felaket haberi görürseniz, zihniniz o kadar fazla tehlike algısı üretmeye başlar” diyen Yıldız, bu içeriğe sürekli maruz kalmanın bireyde kronik bir tehdit algısı oluşturduğunu ifade etti. Yıldız, “Beynimiz özellikle duygusal olarak yüklü içeriklere karşı hassastır. Yangınlar, seller, yok olan hayvanlar gibi görüntüler beynin tehdit algı merkezi olan amigdalayı tetikler. Bu da kişiyi sürekli tetikte ve endişeli bir hale getirir” dedi.

Zamanla bu durumun bir farkındalık halinden çıkarak, kişide sürekli bir gerginlik ve beklenti hali oluşturduğunu belirten Yıldız, “Bugün nerede yangın çıktı, bu kez hangi canlı türü yok oldu gibi sorular zihninizde dolaşmaya başlar. Bu, kişinin gündelik yaşamını olumsuz etkileyen bir kaygıya dönüşebilir” diye konuştu.

KÖTÜ HABER DÖNGÜSÜ
Sosyal medya içeriklerinin çoğu zaman duygusal açıdan çok yüklü olduğunu belirten Yıldız, “Bu içerikler sadece bilgilendirme amacı taşımaz, aynı zamanda yoğun duygular uyandırır. Sürekli kötü haber görmek, kişi üzerinde ‘dünya gerçekten bitiyor’ gibi düşünceler yaratabilir. Fakat gerçek şu ki; evet ciddi çevre sorunları var ama aynı anda güzel gelişmeler de yaşanıyor. Ancak sosyal medya genellikle olumlu gelişmeleri yansıtmaz” ifadelerini kullandı.

‘KAYGI BASTIRILMAMALI’
İklim kaygısının bastırılması değil, dönüştürülmesi gerektiğini vurgulayan Yıldız, “İklim krizi yüzünden kaygılanıyorum diyebilmek aslında büyük bir farkındalıktır. Bu kaygıyı yok etmeye çalışmak yerine, onun doğaya duyduğunuz değerin bir yansıması olduğunu fark etmek gerekir. Bu duyguyu bastırmak yerine, ‘doğayı önemsiyorum, bu yüzden kaygılanıyorum’ diyebilmek kişiyi rahatlatır” dedi.

Felaket haberlerine sürekli maruz kalmanın kişide çaresizlik hissi doğurabileceğini belirten Yıldız, “Bir süre sonra kişi ‘ne yaparsam yapayım yetmeyecek’ düşüncesine kapılabilir. Bu da kaygının umutsuzluk ve tükenmişliğe dönüşmesine neden olur. Ama bu döngüden çıkmak mümkün. Bunun için öncelikle bilgiye maruz kalma süresini sınırlandırmak gerekir. Günde belirli bir zaman diliminde haber okumak, sosyal medyada bilgi diyeti uygulamak oldukça etkili bir yöntemdir” diye konuştu.

GÜVENİLİR KAYNAK ŞART!
Sosyal medyada her içeriğin doğru olmadığını da hatırlatan Yıldız, “Kaynağı belli, bilimsel içeriklere yönelmek önemlidir. Her bilgi doğru değildir, özellikle sosyal medyada dolaşan içeriklerin büyük kısmı abartılı ya da manipüle edilebilir. Bu nedenle doğru kaynakları takip etmek ruh sağlığını korumada kritik bir rol oynar” dedi.

Bireysel eylemlerin küçümsenmemesi gerektiğini vurgulayan Yıldız, “İklim krizi çok büyük bir mesele olabilir ama bireylerin etkileyebileceği alanlar da küçümsenecek gibi değil. Geri dönüşüm yapmak, yerel üreticiden alışveriş etmek, gıda israfını azaltmak, toplu taşıma kullanmak gibi küçük görünen ama sürdürülebilir alışkanlıklar zamanla büyük etkiler yaratır” ifadelerini kullandı.

İklim kaygısıyla baş etmenin bir diğer yolunun ise sosyal destek olduğuna dikkat çeken Yıldız, “Yalnız olmadığınızı bilmek çok iyileştirici bir histir. Arkadaşlarınızla, ailenizle bu kaygı hakkında konuşmak, gönüllü çalışmalara, çevre gruplarına katılmak kişiyi yalnızlık hissinden çıkarır. Doğayla zaman geçirmek, doğa temelli etkinliklere katılmak hem çevreye hem de ruh sağlığına iyi gelir” dedi.

‘BEDEN DE ETKİLENİR’
Kaygının sadece zihinsel değil, aynı zamanda fiziksel etkiler de yarattığını belirten Yıldız, “Vücutta gerilim, nefes darlığı, uyku bozukluğu gibi etkiler oluşabilir. Bu etkileri dengelemek için nefes egzersizleri, doğa yürüyüşleri, yoga ve meditasyon gibi beden odaklı çalışmalar önerilir. Ayrıca teknolojiden zaman zaman uzaklaşmak da zihni toparlamak için faydalıdır” dedi.

Hiçbir bireyin yüzde yüz çevreci olamayacağını vurgulayan Yıldız, “Bu gerçekçi bir beklenti değildir. Önemli olan elimden gelenin en iyisini yapıyorum diyebilmektir. Bu yaklaşım hem psikolojik yükü azaltır hem de daha sürdürülebilir bir mücadele bilinci oluşturur” diye konuştu.

'POZİTİF EYLEME DÖNÜŞMELİ’
İklim kaygısının pasif bir sıkışmışlık haline dönüşmeden pozitif eyleme yöneltilmesi gerektiğini belirten Yıldız, “Bu kaygı kişiyi eyleme geçmeye yönlendirebilir. Asıl etkili olan şey, günlük yaşam tercihlerimizdir. Bez çanta kullanmak, tek kullanımlıklardan kaçınmak, bitki ağırlıklı beslenmek, elektriği ve suyu bilinçli kullanmak gibi alışkanlıklar hem çevreye katkı sağlar hem de bireyin ‘ben bir şey yapıyorum’ duygusunu güçlendirir” dedi.