Dünya genelinde, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek ve toplumsal farkındalık oluşturmak adına her yıl 25 Kasım, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak anılıyor. Bu özel günün amacı, kadın haklarına yönelik ihlallerle mücadele etmek, mağdurlara destek olmak ve toplumu bilinçlendirmek için bir araya gelmemizi sağlamak olsa da şiddetin her türlüsü, maalesef, günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş durumda. Mesela düğünleri düşünün, mutluluktan tabancaya sarılmak nasıl bir adettir? Mutluluk ve kahkaha saçılması gereken günlerde mermiler saçılması ne anlama geliyor
Gazze'deki savaşta hayatını kaybeden kadınları ve kız çocuklarını düşünün. Bu acı tabloyu gözünüzde canlandırırken onların yaşadığı travmayı hissetmeye çalışın. Empati kurmak bile bu kadar zorken her gün onların şahit olmak zorunda kaldığı bu şiddet ve her saniye ölümle yüz yüze gelişlerinin nedeni yine erkek şiddeti yüzünden değil mi?
Kadına yönelik şiddet çirkin yüzünü işyerlerinde de her gün gösteriyor. İş hayatında maruz kalınan mobbing, kadınların profesyonel gelişimini engelleyen ve iş yaşamlarını zorlaştıran en sinsi şiddet türlerinden biri.
Terfi edemeyen, yetenekleri görmezden gelinen kadınlar, sadece bireysel olarak değil, toplumsal olarak da büyük bir kayba uğruyor. Bu durum maalesef kadınların iş dünyasındaki potansiyelini tam olarak kullanamamalarına neden oluyor.
Ücret eşitsizliği de kadına yönelik şiddetin bir yansıması. Aynı işi yapan kadınların erkek meslektaşlarından daha az maaş alması, cinsiyet temelli ayrımcılığın bir göstergesiyken toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmak, kadınların iş dünyasındaki haklarını güvence altına almak için daha fazla çaba sarf etmemizi gerektiriyor.
Bugün, kadına yönelik şiddete karşı sadece kelimelerle değil, eylemlerle de mücadele etmeliyiz. Eğitim, farkındalık ve adaletin sağlanmasıyla toplumun her kesiminden kadınların haklarına saygı gösterilmesini sağlamak amacıyla birlikte çalışmalıyız. Yalnızca kadınların değil, tüm toplumun bu mücadelede bir araya gelmesi, kadına yönelik şiddetin sona ermesi için önemli bir adım olacaktır.
Bebekler, çocuklar, kadınlar ve hayvanlara yapılan her türlü şiddet ve tacize, tecavüze en ağır ceza verilmeli ki bu insan olmayı unutmuşlar bir daha böyle bir şeye cesaret edemesin. Trafikte kadını cinsiyeti yüzünden sıkıştıran kişinin ehliyetine süresiz el konulsun ve öyle bir para cezası kesilsin ki bak bakalım trafikte en ufak bir hata yapıyor mu
Toplumun her yerinde, her saniye fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ve dijital şiddete maruz kalan kadınları korumak için önleyici hukuk ve ceza hukuku en sert şekilde bu zorbalara cezasını vermeli. Bunlar yetmez! Aileye inmeli, dine inmeli, eğitime inmeli... Bu insanların hayatları nasıldı? Bu canilerin çocuklukları nasıldı? Bu sapıkların aileleri, öğretmenleri, arkadaşları nasıldı? Bu vicdansızlar neler yaşadılar da bu hale geldiler? Bu insanlar ne ara çıktılar insanlıktan?
Her olayda biraz daha öfkemiz artarken güvenimiz azalıyor, canımız çok yanıyor. Umut dolu olması gereken haftalar, umutlar öldürülmesin. Mutluluk ve kahkaha saçılması gereken günler, mermiler saçılmasın. Her gün kötü anıları geride bırakıp güne büyük hayallerle başlamak yerine, korku ve kaygıyla başlamayalım. Cehalet, para, inançlar yüzünden şiddet ve ölümler artmasın.
Hırs, yobazlık, para ve korkuyla yönetilen bir dünyada değil; biriktirerek değil de paylaşarak gelişip ilerleyip aydınlanarak, sevgi, adalet ve güvenle dolu, doğaya, hayvanlara ve yaşadığımız gezegene saygılı, 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi gibi kadınların haklarının nice kanunlarla korunduğu, kadınların kendilerini asla yalnız, çaresiz, güçsüz, dışlanmış, korkmuş, umutsuz hissetmediği, çocukların mutlulukla attığı kahkahalarının kulaklarımızda çınladığı, huzurlu bir dünyada yaşamak dileğiyle...