Hayat, zamanla yarışan bir serüven. Kimi zaman zirvelere tırmanırken kimi zaman dipsiz uçurumlara yuvarlanıyoruz. İnsanın varoluşu, kendi içinde bir denge kurma çabasıyla şekillenir. Bu dengeyi kuramayan, kendi içindeki karanlıkla başa çıkamayan ruhları, bence ne yazık ki başkaları da kurtaramaz. "Dünya nasıl olması gerekiyorsa, öyle. Kendi kendini kurtarmayanı hiç kimse kurtaramaz" demiş Tezer Özlü, ben de ona katılıyorum.

Hayat, kendi yollarında yol alan insanların hikayeleriyle dolu. Ancak bazen bu hikayeler, bir çıkmazın yahut çözülemeyen problemlerin ifadesi olabiliyor. İşte bu noktada, yaşamın sunduğu zorluklara direnmek, içsel güçle başa çıkmak ve insanın kendi kurtarıcısı olmak kaçınılmaz bir hale geliyor. Her ne kadar dışarıdan yardım ve sevgi önemli olsa da asıl kurtuluş yolculuğu kişinin kendi içinde gerçekleşiyor.

Dünya, kendi doğasında bir denge barındırır. Bu denge, insanın kendi dünyasıyla dış dünya arasındaki dengeyi de içerir. Bir kişi, kendi iç dünyasındaki kaotik durumu kontrol altına alamazsa, dış dünyada var olma mücadelesi de daha zorlu hale gelir. Dolayısıyla, içsel bir kurtuluş ve denge oluşturmadan, dış dünya ile barışık bir yaşam sürmek mümkün değildir.

Kendi kendini kurtarmak, özgürlüğün ve bağımsızlığın kapılarını aralar. Bu, sadece fiziksel bir kurtuluş değil, ruhsal bir özgürlük anlamına gelir. Sonuçta, düştüğü yerden kendisi kalkabilen bir insanın kime ihtiyacı olabilir değil mi? İnsan, içsel bir güçle donandığında, karşılaştığı her zorluğun üstesinden gelebilir ve kendi gerçeğini bulabilir. Ancak bu noktada, kişinin kendine dürüst olması, zayıflıklarını kabul etmesi ve gelişim için çaba sarf etmesi önemlidir.

Dünya, her bir bireye kendi özgün yükünü taşıma sorumluluğunu verir. Bu yük, kişinin yaşamış olduğu deneyimlerden, seçimlerinden ve içsel durumundan kaynaklanır. İnsan, kendi iç dünyasını anlamak, onu dengelemek ve kendi kurtarıcısı olmak zorunda.