Hep böyle sürüp gitmez ki hayat.

Değişir alabildiğine zaman.

Değişir dünya ve değişir insan...

Ferit Edgü’nün YKY Yayınları’ndan çıkan” O/ Hakkari’de Bir Mevsim” kitabında, anlatılar arasında kaybolurken, kitabın içinde yaşadım sanki.

“Yaz” demiş sonunda yazar okuyucusuna… Bence de yazmalı ki kalmasın bu soluk bu kitapta.

Kitabın şiirsel, akıcı güzel dili bir yanda. Anlatıdaki 1970’lerin Hakkari’si o dönemin, şehrin toplumsal yapısının bir fotoğrafı sanki. Bir toplumu anlamak, öğrenmek için öncelikle ne yaşandığını bilmek ve öğrenmek önemli.

Şehirli değilim, şu meşhur elitlerden değilim, tanıyan ve bilen bilir beni. Elitist, üstten bakan, eşitliksiz bakış açısına hep düşman olmuşumdur, belki budur bunun da sebebi. İnsanın, insan olduğu içindir  bendeki değeri. Birbirimizi anlamaz, birlikte gelişip, ilerleyip hep birlikte yol almazsak yoktur bence geleceğin çaresi.

Hakkari’nin, o coğrafyanın zorlu kış şartlarını, dağlarını, toplum yapısını bilmem. Lakin güzel Anadolu’nun her yanı benzemez böyle Antalya gibi sahil şeritlerine. Değişir Anadolu’da yaşam ve yaşama koşulları ile insanların hali.

Çetinleştikçe iklim, coğrafya, çetinleşir yaşam mücadelesi. Ötekileştirmeden yaşananlara bakmak ve anlamak gerekli.

Ben geçmişte; evde su olmayan, taşıma suyla mahalle çeşmesinden ya da kuyudan su ile yaşamaya çalışan aileler gördüm.

Ben, içinde mutfağı olmayan, bir raf ve varsa bir taş ocaktan ibaret evler gördüm.

Ben, banyosu olmayan, mahalle hamamına parası varsa abone olan, kendisi istediği için değil, mecbur olduğu için kaynatılan kazanlarla leğenlerde yıkanan insanlar gördüm.

Ben, bırakın tuvalet kağıdını bir yana, ışıksız, fenerle gidilen tuvaletlerin dışarda olduğu (öyle modern fener falan ne gezer, gaz yağıdır yeter) evler gördüm.

Evlerde şimdi bilmem kaç adetten oluşan yemek takımları varken, tek bir tencere, tek bir tabaktan, yemek yenilen, kaşığı çatalı sayılı sofralar gördüm.

Ben, çıplak ayaklı çocuklar, tozlu yollar, güneş altında ürün hasadı için ter döken insanlar, evlerde yapılan doğumlar, çoğu zaman elektriksiz evler gördüm.

Ben, doktorun bile lüks olduğu, bir dilim ekmeğin kıymetli olduğu, insanın insanlara muhtaç olduğu yerler gördüm.

Gördüm, hastane koridorlarında sedyede çaresizce bekleyen, kan kusan,  parasız, desteksiz, sedyelerde canı ile uğraşan insanları.

Gördüm, diğer yanda önünde el pençe insanlar dizilen bir diğer insanı.

(Nedense bu hiç değişmedi)

Üstü başıyla değerlendirilip bir kapıdan içeri alınmazken biri,  gördüm kılık kıyafeti ile başköşe edilip önüne kırmızı halılar serilenleri (Değişmeyen-lerden biri).

Olmayanın bile varını yoğunu paylaştığı yerler bir yandayken; gördüm onları görmeyip, gününü gün edenleri.

Bunlar sadece bir kısmı bendeki.

Belki bir roman olur günün birinde, benden öncekilerin de yaşantısı ile ya zamanı ne zaman bilmem. Ancak anlamak için, geleceğin geçmişi de bilmesi önemli. Ne verdik ve ne aldık işin asıl meselesi.

Anlamak? Siyasi kulvarda raksedenlerin, sizdenim diyenlerin, kaçı anlıyor bizi? Kaçı iç kesimlerde, kazalarda, köylerde eğitime, gelişime, yetişmeye el verdi? Şimdilerde “el verdim, götürdüm, getirdim”  diyenlere bakın lütfen; bir ideoloji ekimidir sebebi. İnsanın ilerlemesi, görüş açısını genişletmesi, bilim, irfan mıydı amaçlanan gerçekte ki? Şimdiki eğitimin kalitesi? İçerik bir yandan, karma eğitim bile sorgulanıyor kimilerince günümüzde .

Yaşanan teknolojik gelişmelerle değişen dünya içinde değişmekte her şey. Ne iktidarı ne muhalefetidir bu gelişmelerin sebebi. Biz bir şey icat ettik, vatandaşımıza öncelikle sunduk mu? Eğittik mi her şeyden önce insanımızı, başkası giderken yoksa biz iç hesaplaşmadaydık da hâlâ, durduk mu? Teknoloji önde, biz arkada gidiyoruz. Hadi kolay gelsin, yetişmeye çalışıyoruz. İnsan düşüncelerinin gelişimi, değişimi, teknolojik gelişmelerin biraz arkasından ve ağır gelir tabii. Geri dönülmez o yolda, tarih ders alınacak, kapanan bir sayfa, hep ileri gidilir.

“Ben de sizdenim” masalı, sadece seçim sofralarının süsü ve söylemidir.

Şimdi yine yüklenilmekte yine, zaten zorluklarla mücadele etmiş ve eden sıradan vatandaşlara. Eh artık elinde ne kaldıysa ve ne varsa. Gücüne kuvvet.

Sosyal yaşam mı? Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Görüyor, okuyor, yaşıyor, ya da yaşamaya çalışıyoruz.

Bu arada bir soru; Müdafaa-i özgürlük veya müdafaa-i eşitlik diye oluşumlar var mıydı bizde? Festival konser yasakları ile ilgili Müdafaa-i İslam hareketi haberini görmüşsem, aklıma takılmıştır nedense.

Herkes için adil, eşit, sağlıklı, huzurlu, güvenli, özgür yarınlarda kalın.

Sevgi ve saygılarımla…