Seksek oyununu hatırlayan var mı içinizde? Bazen görüyorum, günümüz çocukları da oynuyor sanırım, modası geçmemiş bazı yerlerde.

Vaktiyle mucize eseri bulduysak bir tebeşir, yoksa herhangi bir taş ya da tahta parçasıyla ister tozlu sokaklarda toprağa, ister betonların üstüne özenle çizerdik kareleri. Elimizde bir seksek taşı, sekerek sürüklerdik kareler içine.  

Tek ayakla son ana kadar o taşı da ayağımızı da çizgilere denk getirmeden ve en önemlisi ise çizgileri bozmadan oyunu bitirmekti esas mesele.

Bu oyunu çok sevdiğimizden mi neden, yaşantılarımıza almışız sek sek oyununu sanki bilmeden. Şimdi seksek oynanıyor koca koca insanlarca, sürekli değişen, bazen belirli, bazen belirsiz çizgiler üstünde. Oyunun şekli, şemali, bazı kuralları, ileri geri gidişi, molası değişse de esas kuralıydı unutmayın; çizgilere basmamak ve yıpratmamak asıl mesele.

Nato, ABD, AB, Rusya, BAE, Mısır...

“Dün dünde kaldı cancağızım” demiş Mevlana.

Pragmatizm soluk alıyor her yerde.

Bakalım tutacak, işe yarayacak mı o ayrı mesele.

AB’ye döndük yüzümüzü derler ya, döndük mü müphem bence.

Bu pragmatist dış politikayla beraber, iç kulvarda yaşanan olaylar, siyasi söylemler, tutukluluk halleri, laiklik tartışması, toplumsal kulvarda dini kuralların hakim kılınmaya çalışılması, ekonomik sıkıntı, kaldı ki bir de Avrupa’ya geçmek için fırsat kollayan göçmenler varken bizde, AB bize nasıl bakar sizce?

Daha dün AB karşıtı olanlardan geliyor bugün AB güzellemesi. Siyasi söylemlerle medyasıyla yazılan çizilenle.

Can Atalay halen tutuklu milletvekili. Milletin iradesiyle seçilen kişi.

Gezi tutukluları hâlâ tutuklu.

Merdan Yanardağ tutuklu.

Cinayet işlemediler, terör örgütüne üye değildiler, şiddet yoktu bildiğim kadarı ile.

Peki ya şiddetin faili ya da müsebbibi olanlar?

Hizbullah ve IŞİD gibi terör örgütleriyle ismi anılanlar? Tuhaf ve aklımın almadığı bir bilmece.

* * *

Okullaşma oranını arttırmak, kız çocuklarını okullara kazandırmak için kız okulları açmak çözüm olabilirmiş.

Böyle beyan etmiş Milli Eğitim Bakanımız gazete haberlerinde.

Peki sizce? Bu durum mahalle baskısı dediğimiz baskı ile birlikte kız çocuklarını karma eğitimden alıkoymayı beraberinde getirmeyecek mi? Zaten baskın olan ataerki sistemi daha da güçlendirmeyecek mi?

Oysa okullaşmanın arttırılması için çözüm devlet elinde. Koyun şöyle yüklü bir ceza çocuğunu okula göndermeyen ailelere. Hatta hacizle ve hapisle de cezanın caydırıcılık ilkesini konuşturun olabildiğince. Nüfus kayıtları elinizde. Sonra yaslanıp arkanıza seyredin, ne oluyor okullaşma oranı diye. Tabii ki laik ve nitelikli okullar eliyle. Hem bir taşla iki kuş olur bu, para cezaları da kalır hazineye.

Bu arada toplanacak ek vergilerin ve hatta toplanan tüm nakdi ceza ve vergilerin hangi giderlere ve ne amaç için hangi kalemlere gittiğini ve gideceğini de merak ediyorum doğrusu. Malum ödeyen ve ödeyecek olan biziz. Muhasebesi önemli, bilmeliyiz. Ekonomistlerin de yorumlarını beklemedeyiz.

Yerel seçimlere değin hizmetlerle kendini ispat etmek zorunda olan belediyeler, bütçeleri elverdiğince son sürat seçimlere hazırlık yapacak tabii ki. Büyük şehirlerdeki galibiyet hedefse bakalım ne olacak ve ne yaşanacak bu süreçte. Birlikte göreceğiz.

Evet, seksek oyunu devam ediyor gözlerimizin önünde.

Kulağımda yine bir şarkı, eşlik ediyor bu görüntüye...

“Tek tek basaraktan, bade süzerekten, inci dizerekten... Gel canım, gel aman...”

Yatırımlar gelir mi böyle bilmem ama haydi dostlar uyum sağlayalım, hep birlikte, haydi sekseğe..

Güzel yarınlara ulaşmak umuduyla, adil, huzurlu, sağlıklı, mutlu, eşit ve özgür günler dilerim herkese.

Sevgi ve saygılarımla...