Antalya Ekspres Gazetesi'nden Güven Güneş'in haberinde göre; Konyaaltı ilçesinin Hisarçandır Mahallesi, yeniden taş ocağı tehdidiyle karşı karşıya. Taş ocağının su kaynaklarına, tarıma, hayvancılığa ve yaban hayata vereceği zarara dikkat çeken bölge sakinleri, yetkililere “Bu yıkımı durdurun” çağrısında bulundu.

Antalya’nın batısında, Torosların eteklerinde yer alan ve aynı zamanda ünlü Likya Yolu güzergâhı üzerinde bulunan Hisarçandır Mahallesi’nde çevre tahribatı yeniden gündemde. Daha önce ruhsatı iptal edilen taş ocağı faaliyetleri tekrar başladı. Üstelik bu kez firma, patlatmalı kalker madenciliği için de ÇED başvurusu yaptı. Yıllardır verdikleri mücadeleye rağmen aynı tehditlerle yeniden karşı karşıya kalmaktan duydukları rahatsızlığı dile getiren bölge halkı, AFAD tarafından heyelan riski nedeniyle afet bölgesi ilan edilen bir alanda patlatma yapılmasının; insan ve doğa sağlığı açısından ciddi riskler taşıdığına dikkat çekti.

64 yaşındaki üretici Mehmet Acar, yıllardır bu topraklarda hayvancılıkla ve tarımla geçindiğini vurgulayarak, “Biz, bu dağlarda yıllardır keçi güder, tarlamızı eker biçeriz. Taş ocağı geldiğinde tozdan ürün alamayacağız, patlatmalar olursa hayvan da durmaz burada. Bu patlatmalı çalışmalar olursa evlerimizde çatlaklara yol açacak, su kaynaklarımız kurutacak, hayvanlarımız yaylalardan kaçacak. Yani hem biz hem doğa perişan olacak” dedi. Acar ayrıca bölgede bulunan Likya Yolu’na da dikkat çekerek doğa turizminde zarar göreceğine işaret etti. Hisarçandır’daki taş ocağına karşı direnişin 2007 yılına kadar uzandığını hatırlatan çevre gönüllüsü Ayhan Yıldız, bugüne dek ruhsat başvuruları, iptaller, yeniden başlatılan işlemler ve hukuki süreçlerle dolu bir geçmiş yaşandığını ifade ederek, “2010, 2018 ve 2019’da halkın tepkisiyle süreçler durduruldu. Bugün başlatılan yeni ÇED sürecinin ne hukuki ne de vicdani dayanağı var” diye konuştu.

TOPRAĞIMIZ GİDERSE BİZ NEREYE GİDERİZ?
Bölge sakinlerinden çiftçilikle uğraşan Elif Demir ise taş ocağı tehdidinin yalnızca doğayı değil geçim kaynaklarını da tehdit ettiğini söyleyerek, “Burası bizim tek geçim kaynağımız. Toprağımız giderse biz nereye gideceğiz? Yeter artık, bir kere daha aynı şeyi yaşamak istemiyoruz” dedi. Bölgenin zeytinlik, bostan ve arıcılık açısından verimli bir yapıya sahip olduğunu aktaran Demir, kalker ocaklarının çalışmalarının yaydığı tozun üretime zarar verdiğini, derelerdeki kirliliğin içme suyu ve hayvan sulamasını da tehlikeye attığını ayrıca yaban domuzu, geyik, tilki gibi hayvanlar ve endemik bitki türleri de yok olma riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek “Sadece insanlar değil doğayı da mı sürgüne yollayacaklar?” diye sordu. Hisarçandır Çevre Platformu gönüllüsü Ayhan Yıldız, halkın hazırladığı video klibin kısa sürede sosyal medyada yayıldığını ve imza kampanyasıyla destek bulduğunu aktararak, “Bu sadece bir taş ocağı değil; bizim yaşam alanımızı yok edecek bir proje. Biz doğa düşmanı değiliz. Ama doğamızın düşmanlarına karşıyız” ifadeleriyle başta Antalyalı vatandaşlarda ve çevre savunuculardan yanlarında olma çağrısında bulundu.











