İklim değişikliği, hızlı nüfus artışı, tarım ve turizm faaliyetleri Türkiye genelinde su kaynakları üzerindeki baskıyı her geçen yıl artırırken, Batı Akdeniz Bölgesi bu süreci en ağır yaşayan alanlardan biri haline geldi. Akarsu havzaları bazında yapılan değerlendirmeler, Antalya Havzası başta olmak üzere Batı ve Doğu Akdeniz havzalarında ciddi kuraklık ve su stresi riskini ortaya koyuyor.
"Su il sınırına göre değil, havzaya göre yönetiliyor"
Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. İbrahim Ethem Karadirek, Türkiye'de su yönetiminin il sınırlarına göre değil, akarsu havzaları bazında yapıldığını belirterek, ülkede toplam 25 akarsu havzası bulunduğunu söyledi. Antalya'nın da birden fazla havza içerisinde yer aldığına dikkat çeken Karadirek, bu durumun su yönetimini daha da kritik hale getirdiğini ifade etti.

"Eğirdir Gölü'nde çekilme gözle görülür hale geldi"
Antalya Havzası içerisinde yer alan Eğirdir Gölü'nün son yıllarda ciddi bir çekilme yaşadığını belirten Karadirek, bu durumun yalnızca iklim değişikliğiyle açıklanamayacağını vurguladı. Kuraklık ve artan sıcaklıkların etkili olduğunu ancak insan faaliyetlerinin de göl üzerindeki baskıyı artırdığını dile getirdi.
Tarım politikaları, vahşi sulama uygulamaları, yüzeysel ve yer altı sularının bilinçsiz kullanımı ile Eğirdir Gölü'nün aynı zamanda içme suyu kaynağı olarak kullanılmasının göle giren su miktarını ciddi şekilde azalttığını kaydeden Karadirek, "Bu baskılar sonucunda gölde ciddi bir çekilme söz konusu. Hatta gölün ikiye ayrılması riski konuşuluyor" dedi.
Resmi veriler tabloyu ortaya koydu
2024 yılına ait resmi verilere dikkat çeken Prof. Dr. Karadirek, Eğirdir Gölü'ne giren toplam su miktarının yaklaşık 373 milyon metreküp olduğunu, buna karşılık aynı yıl buharlaşma miktarının yaklaşık 473 milyon metreküp olarak gerçekleştiğini söyledi. Karadirek, "Sadece bir yılda göle giren su, buharlaşmayı bile karşılayamadı. Bu tablo sürdürülebilir değil" diye konuştu.
"Sorun tek başına iklim değişikliği değil"
Bölgede yaşanan su krizinin yalnızca iklim değişikliğiyle açıklanmasının doğru olmadığını belirten Karadirek, yağış rejimindeki değişiklikler ve artan sıcaklıkların yanı sıra yanlış tarım uygulamalarının da önemli rol oynadığını ifade etti. Özellikle vahşi sulamanın su kaynakları üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğunu vurguladı.
Tarım politikası ve ürün deseni yeniden ele alınmalı
Çözümün bütüncül bir yaklaşımdan geçtiğini belirten Karadirek, havzanın ve bölgenin su kapasitesi göz önünde bulundurularak tarım politikalarının yeniden belirlenmesi gerektiğini söyledi. Bitki ürün deseninin, havzadaki su potansiyeline göre oluşturulmasının zorunlu olduğuna dikkat çeken Karadirek, "Herkes her yerde her ürünü yetiştirmemeli. Daha az su isteyen, daha yüksek katma değer sağlayan ürünlere yönelmek gerekiyor. Bu da sadece çiftçinin değil, kamu politikalarının konusu" dedi.
"Burdur Gölü son 50 yılda yarısını kaybetti"
Eğirdir Gölü'nün batısında yer alan Burdur Kapalı Havzası'ndaki Burdur Gölü'nün de benzer bir süreçten geçtiğini belirten Karadirek, son 50 yılda gölün toplam su hacminin yaklaşık yüzde 50'sini kaybettiğini, su derinliğinde ise yaklaşık 20 metrelik azalma yaşandığını kaydetti. Barajlar, can suyunun yeterince bırakılmaması ve tarımsal ürün deseninin bu kayıpta etkili olduğunu ifade etti.
Salda, Beyşehir ve Avlan Gölü de risk altında
Prof. Dr. Karadirek, Burdur Gölü'nü bekleyen tehlikenin Salda Gölü, Beyşehir Gölü ve Elmalı'daki Avlan Gölü için de geçerli olduğunu belirterek, bölgedeki tüm göllerin benzer risklerle karşı karşıya olduğunu söyledi. Kuraklık kadar insan faaliyetlerinin de bu süreci hızlandırdığını vurguladı.
"Antalya'da kuraklık sinyalleri güçleniyor"
Antalya il sınırları içerisinde Elmalı ve Korkuteli bölgelerinde kuraklığın şimdiden hissedildiğini belirten Karadirek, Akseki'nin bazı kesimlerinde de önümüzdeki süreçte kuraklık riskinin öngörüldüğünü söyledi. Türkiye'nin genel olarak ciddi bir su stresi yaşayan ülke konumunda olduğuna dikkat çekti.
"Su transferi kalıcı çözüm değil"
Eğirdir Gölü'ne farklı havzalardan su aktarılması yönündeki çalışmaların kısa vadede çözüm gibi görünse de sürdürülebilir olmadığını belirten Karadirek, "Bir havzayı kurtarmaya çalışırken başka bir havzayı riske atıyorsunuz. Bir bardaktaki suyu diğer bardağa döktüğünüzde, bu kez diğer bardak boş kalıyor. Bu nedenle su yönetimi mutlaka bütünleşik bir yaklaşımla ele alınmalı" İfadelerini kullandı.





