İklim krizi sadece çevresel değil, aynı zamanda psikolojik bir tehdit olarak da karşımıza çıkıyor. Uzman Psikolog Anıl Yıldız’a göre, özellikle çocuklar, gençler ve genç yetişkinler bu belirsiz geleceğe dair yoğun kaygı yaşıyor; bu da onların ruh sağlığını derinden etkiliyor. Yıldız, iklim kaygısının umutsuzluk, çaresizlik ve tükenmişlik gibi duygulara yol açabileceğini ve bunun uzun vadede depresyon ve anksiyete gibi sorunlara zemin hazırlayabileceğini vurguluyor.
‘DÜNYAYI ANLAMLANDIRMAYA ÇALIŞIRKEN KAYGI YAŞIYOR’
Yıldız, “Çocuklar ve ergenler gelişimsel olarak dünyayı, kendilerini ve yaşamı anlamlandırmaya çalıştıkları çok hassas bir dönemdeler. Bu yaşlar, kişinin hem kim olduğunu hem de dünyanın nasıl bir yer olduğunu sorguladığı, gelecek planları kurmaya başladığı bir süreç. Bu nedenle iklim krizine dair duydukları, gördükleri ve öğrendikleri bilgiler onların zihin dünyasında sarsıcı bir etki yaratabiliyor. Henüz geleceği şekillendirecek güce sahip olmadıkları halde, geleceğin tehlike altında olduğunu fark etmek onlarda çaresizlik hissine neden olabiliyor. ‘Acaba dünya güvenli bir yer değil mi?’ ya da ‘Biz büyüdüğümüzde yaşayacak bir yerimiz kalacak mı?’ gibi düşünceler, bu yaş grubunda yoğun şekilde kaygı oluşturabiliyor” ifadelerini kullandı.
‘GENÇLER DERİN ÇELİŞKİLER YAŞIYOR’
Genç yetişkinlerin iklim krizinden etkilenme biçimlerine de değinen Yıldız, “Gençler yaşamlarının en kritik kararlarını verdikleri bir dönemden geçiyorlar. Eğitim hayatları, kariyer planları, ev sahibi olma hayalleri, çocuk sahibi olup olmama gibi konularla meşguller. Ancak iklim krizi, bu kararları alırken onları büyük bir belirsizlikle karşı karşıya bırakıyor. Geleceğin ne kadar öngörülebilir olduğu konusunda kaygı yaşıyorlar. Örneğin, ‘İklim krizi daha da derinleşirse ben nasıl bir dünyada çocuk büyüteceğim?’, ‘Uzun vadeli planlar yapmak ne kadar mantıklı?’ gibi sorular zihnini meşgul edebiliyor. Bir yandan sistemin bir parçası olarak yaşamaya çalışıyorlar, diğer yandan çevreye karşı duyarlı kalma sorumluluğu hissediyorlar. Bu da gençlerde yoğun bir içsel çatışma yaratıyor. Zaman zaman, ‘Dünyayı bizim mi kurtarmamız gerekiyor, tüm yük bizim omzumuzda mı?’ gibi baskılar hissetmeleri oldukça yaygın” dedi.

‘EBEVEYNLER VE BÜYÜKLER DAHA DAYANIKLI AMA KAYGILI’
İklim krizinin yalnızca gençleri değil, yetişkinleri ve yaşlıları da etkilediğini belirten Yıldız, “Evet, yaşça büyük bireyler krizler karşısında daha dayanıklı olabiliyor çünkü yaşam deneyimleri daha fazla. Ancak bu onların iklim krizine karşı tamamen kayıtsız kaldığı anlamına gelmiyor. Genellikle kendi geleceklerinden çok çocuklarının ve torunlarının geleceği konusunda kaygılanıyorlar. ‘Acaba çocuklarımız nasıl bir dünyada yaşayacak?’, ‘Bizden sonra kalan dünya yaşanabilir olacak mı?’ gibi düşünceler onlarda hem üzüntü hem de suçluluk duygusu yaratabiliyor. Özellikle çevre konusunda uzun yıllardır duyarlılık geliştirmiş kişiler bu konuda daha derin bir hüzün ve sorumluluk hissedebiliyor” diye konuştu.
‘KAYGI VE DEPRESYONLA YAKINDAN İLİŞKİLİ’
İklim kaygısının teknik olarak bir kaygı türü olduğunu belirten Yıldız, “İklim kaygısı, gelecekte yaşanabilecek olumsuz olaylara karşı bugünden yoğun ve sürekli bir endişe hali yaratıyor. Felaketlerin artacağı, doğal kaynakların tükeneceği, kitlesel göçlerin başlayacağı, yaşamın ciddi ölçüde zorlaşacağı gibi karamsar senaryolar zihinlerde yer ediyor. Bu kişiler, belirsizliğe karşı tahammülsüz hale geliyorlar ve sürekli bir kontrol arayışı içinde oluyorlar. ‘Ne yaparsam yapayım yeterli değil’, ‘Bireysel çabalar sonuç vermez’ gibi düşünceler ise çaresizlik duygusunu pekiştiriyor. Bu tür düşünceler, özellikle yaygın anksiyete bozukluğu ya da panik bozukluğu olan bireylerde daha yoğun yaşanabiliyor. Hatta bu rahatsızlıkları tetikleyici rol bile üstlenebiliyor” dedi.
‘UMUTSUZLUK DUYGUSU DEPRESİF BELİRTİLERİ TETİKLİYOR’
İklim krizine dair karamsarlığın depresyonla da yakın ilişkili olduğunu belirten Yıldız, “Bazı bireyler zamanla bu kaygıyı umutsuzluğa dönüştürebiliyor. ‘Zaten hiçbir şey değişmeyecek, her şey daha kötüye gidecek’ düşüncesi kişiyi derin bir çöküntüye sürükleyebilir. Enerji kaybı, çökkün ruh hali, günlük işlere karşı ilgisizlik gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Ayrıca anlam arayışı bozulabilir. Yani kişi, ‘Bir şey yapsam ne değişecek ki?’ diyerek harekete geçmeyi bırakabilir. Bu da depresyonu besleyen önemli bir faktördür. Sosyal geri çekilme, motivasyon eksikliği gibi belirtiler de bu süreçte sık görülür” ifadelerini kullandı.
‘BAZI İNSANLAR KAYGIYI MÜCADELEYE DÖNÜŞTÜREBİLİYOR’
İklim kaygısının her zaman olumsuz sonuçlar doğurmadığını belirten Yıldız, “Bazı bireyler bu kaygıyı anlamlı bir mücadeleye dönüştürerek psikolojik olarak güç kazanabiliyorlar. Yani kişi, ‘Bu durum beni etkiliyor ama ben de bu konuda bir şeyler yapabilirim’ dediğinde, bu yaklaşım ona güç veriyor. Bu tarz aktif tutumlar, hem anksiyete hem de depresyonla baş etme konusunda oldukça koruyucu olabilir. Gönüllülük faaliyetlerine katılmak, çevresel kampanyalarda yer almak, doğa dostu yaşam biçimleri benimsemek kişinin kendi iç dengesini sağlamasına yardımcı olabiliyor” şeklinde konuştu.
‘ÇOK YÖNLÜ BELİRTİLERLE KENDİNİ GÖSTERİYOR’
İklim kaygısının farklı şekillerde ortaya çıkabileceğini belirten Yıldız, “Bu kaygı, hafif bir huzursuzluktan başlayarak kişinin yaşam kalitesini ciddi biçimde etkileyebilecek boyutlara ulaşabilir. Belirtiler; duygusal, düşünsel, davranışsal ve bedensel alanlarda kendini gösterebilir. Örneğin sürekli olarak geleceğe dair felaket senaryoları düşünmek, çevre haberlerini takıntılı biçimde takip etmek, umutsuzluk ve karar verememe gibi düşünsel belirtiler çok yaygın. Duygusal olarak ise kişi sürekli endişeli, huzursuz, moralsiz hissedebilir. Suçluluk duygusu, öfke patlamaları, tükenmişlik ve duygusal yorgunluk da sık görülür” dedi.
‘FİZİKSEL BELİRTİLER DE GÖZ ARDI EDİLMEMELİ’
Yıldız, “İklim kaygısına bağlı olarak sosyal hayattan geri çekilme, karar verememe, çevreyle ilgili konularda aşırı hassasiyet, sürekli kampanyalara katılma gibi davranışlar gözlemlenebilir. Bunun yanında uyku bozuklukları, baş ağrısı, mide problemleri, kas gerginliği, nefes darlığı, çarpıntı gibi stres kaynaklı bedensel şikayetler de sıkça görülür. Kişi fiziksel olarak da bu kaygının yükünü taşıyabilir” diyerek sözlerini tamamladı.





