Toplumda artan güvensizlik duygusunun nedenlerini ve sonuçlarını değerlendiren Uzman Sosyolog Funda Alparslan Talay, ekonomik eşitsizlikler, adaletsizlik algısı ve teknolojinin etkisiyle sosyal bağların zayıfladığını, güvenin yeniden inşası için ise adalet, şeffaflık ve dayanışma temelli politikalara ihtiyaç olduğunu belirtti.

Bu olgunun temel nedenlerini ve sonuçlarını değerlendiren Uzman Sosyolog Funda Alparslan Talay, “Toplumdaki güvensizlik havasının temelinde ekonomik eşitsizlikler, adalet sistemine olan inanç kaybı, kamusal alanda hissedilen adaletsizlikler yatıyor. Toplumun ortak değerleri erozyona uğradıkça, insanlar birbirini anlamakta, dinlemekte ve dayanışmakta zorlanıyor. Güvenin zemini olan karşılıklılık ilkesi zedelendiğinde, yerine kuşku ve mesafe yerleşiyor” dedi.

‘SOSYAL MEDYA GÜVENİ ZAYIFLATIYOR’
İnsanların artık birbirine güvenmediğini belirten Talay, “Çünkü çok kez kandırıldılar. Gerek sosyal ilişkilerde gerek kamusal alanda, verilen sözlerin tutulmadığı, adil olmayanın ödüllendirildiği bir ortamda insanlar doğal olarak birbirinden uzaklaşıyor. Güven bir defada kazanılmaz, süreklilik ister; ama kırılması anlıktır. Ne yazık ki, biz bu kırılmaları sık ve sistemli şekilde yaşadık” diye konuştu

Teknolojinin ve sosyal medyanın yaygınlaşması, güven duygusunu etkilediğini vurgulayan Talay, “Teknoloji bir yandan bağlantı kurma imkânlarını artırsa da yüz yüze ilişkilerin azalmasına ve samimiyetin zedelenmesine yol açtı. Sosyal medya, herkesin bir “rol” oynadığı bir vitrin haline geldi. Bu sahicilikten uzak iletişim biçimi, karşılıklı güven yerine maskeleri besliyor. Gerçek ilişkilerin yerini algoritmalar alınca, güvenin yerini da tahmin edilemezlik alıyor” ifadelerine yer verdi.

Sosyolog Funda

‘YABANCILAŞMA ARTIYOR’
Mahalle kültürünün zayıflaması ya da kentleşmenin artması bu durumu tetiklediğini söyleyen Talay şunları söyledi: “Mahalle fiziksel alan olmanın ötesinde aynı zamanda bir sosyal dokuydu. Kentleşme plansız ve kimliksiz biçimde ilerledikçe, insanlar yaşadıkları yerle ve birbirleriyle bağ kuramaz hale geldi. Oysa güven, tanışıklıkla, tekrarlarla, gündelik selamlarla beslenir. Bu bağlar koptukça insanlar da birbirine yabancılaşır.”

‘KAPILAR DEĞİL, KALPLER DE KİLİTLİ’
Eskiden ‘komşuya anahtar bırakmak’ gibi sembolik davranışların olduğunu dile getiren Talay, “Bunlar küçük gibi görünen; ama toplumun ruhunu taşıyan davranışlardı. “Anahtar bırakmak” demek, “Sana güveniyorum, evim sana emanet.” demekti. Bugün o güven yoksa demek ki sadece kapılar değil, kalpler de kilitli. Bu alışkanlıkların kaybı, kolektif yaşamın yerini bireysel kaygıların almasına neden oldu” şeklinde konuştu.

İnsanlar artık daha bireyci, daha mesafeli olduğuna vurgu yapan Talay, bunun doğal bir gelişim mi yoksa sosyoekonomik baskıların bir sonucu mu olduğunu şu ifadelerle açıkladı: “Bu durumun arkasında neoliberal politikaların ve kent yaşamının dayattığı zorunluluklar var. Bireycilik, seçenekmiş gibi sunulsa da aslında birçok insanın dayanışma imkanı kalmadığı için mecburen içine çekildiği bir kabuk. Sosyoekonomik baskılar, insanları “önce kendimi kurtarayım” noktasına getirdi. Aslında bu, eşitsizliğin dayattığı bir savunma refleksi.”

DAYANIŞMA KÜLTÜRÜ ZAYIFLIYOR
Güvensizliğin artması toplumsal dayanışmayı, yardım kültürünü etkilediğini dile getiren Talay, “Güvensizlik, dayanışmanın zeminini sarsar. İnsanlar hem yardım almakta hem de vermekte çekingenleşir. Kötüye kullanım korkusu, suistimal örnekleri, insanların yüreklerini daraltır. Oysa toplumsal dayanışma, krizlerde olduğu kadar gündelik hayatta da ihtiyaç duyduğumuz bir bağdır. Bu bağ koparsa, herkes kendi yalnızlığına mahkum olur” dedi.

‘GÜVENLİ TOPLUM UMUTLA İNŞA EDİLİR’
Kırılan güvenin yeniden inşa edilebileceğine vurgu yapan Talay şu ifadelere yer verdi; “Güven yeniden inşa edilebilir. Bunun için öncelikle adalet duygusunun güçlendirilmesi, şeffaflık ilkesinin hayata geçirilmesi ve sosyal devlet anlayışının içi doldurulmalı. Yerel yönetimlerden merkezi idareye kadar tüm kurumların hesap verebilirliği sağlanmalı. Mahalle temelli dayanışma ağları, kooperatifleşme, katılımcı demokrasi uygulamaları gibi politikalarla toplumun öznesi yeniden insan haline getirilmeli.”

Güvenli bir toplum için neler olması gerektiğini söyleyen Talay, “Önce dilimiz değişmeli. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı söylemler yerine birleştirici, onarıcı bir dil benimsenmeli. Ardından eğitim sistemimiz, ahlaki gelişimi ve empatiyi önceleyecek şekilde yapılandırılmalı. Kurumlar güçlü olduğu kadar adil ve şeffaf olmalı. Güvenli bir toplum, korku yerine umudun hüküm sürdüğü bir düzende mümkündür” diye konuştu.

Muhabir: AYŞE OKAN SARICA/ÖZEL HABER