Nihayet bu hafta sonu uzun süredir yürümeyi planladığım Likya’nın Demre-Finike rotasını yürüyebildim. Mutluyum, gururluyum ve haliyle de yorgunum.
Bu parkur neden bu kadar özel derseniz; birincisi genelde Likya’nın parkurları yerleşim yerlerinden başlar ve günün sonunda yani parkurun sonu hep bir yerleşim yerinde biter. Demre-Finike arası 41 kilometre yerleşim yeri olmadığı için bir ya da 2 gece ıssızda konaklayacağınız anlamına gelir. İkincisi yerleşim yeri olmadığı için su sıkıntısı, üçüncüsü rota uzun ve sert inişler ve sert çıkışlar içeriyor. Teknik bir rota; güç, kondisyon, planlama ve bana göre biraz da maceracı bir ruh gerektiriyor.
Sabah erkenden rotaya başlayabilmek için cumadan Demre’de olduk. Cumartesi sabahı erkenden rotaya giriş yaptık. İlk hedefimiz Belören Köyü; tabelanın yanından seraların arasından, otlar, dikenler, ağaç dalları (şort giymenizi tavsiye etmiyorum) derken biraz boğuştuk ve tırmanış başladı, rota bize ilk golünü attı.
Su ikmalini Belören’den yapacağımız için köye kadar idare edecek kadar su aldık (1,5 litre su yetti bana). Rotanın başından itibaren rotayı telefonlarımızdan da takip ettik. Yol çalışmaları, sera yapımları işaretleri yok etmiş.
Elle döşenmiş antik Gavuryolu’ndan geçerken yol üzerinde kayalardan içleri oyulmuş yağmur suyu biriktirme havuzları gördük ve arkamızda Demre manzarasıyla ikinci anayola ulaştık ve asfalt yoldan biraz ilerleyince köye ulaştık.
Kahvaltı ve su ikmalini yapıp vakit kaybetmeden Zeytin’e doğru yola koyulduk. Alakilise’ye kadar her ne kadar çıkış devam etse de bu yol fazla yormadı bizi. Yol oldukça hareketliydi. Vızır vızır hafriyat kamyonları geçiyordu.
Alakilise diğer bir adı ile Angel Gabriel Kilisesi; denizden 860 metre yüksekliğinde, erken Bizans Dönemi’nde yapılmış, her ne kadar bir duvarı ayakta kalsa da fazlasıyla etkileyiciydi.
Alakilise’de de çobanlar mevcuttu. Keçiler de kilisenin bekçiliğini yapıyordu. Daha saat erken olduğu için yola devam ettik. Alakilise vadisinden yukarı yola kadar yürüyüp yolun karşısından, günün en zor etabına başlamış olduk. Kısa bir süre sonra yağmur atıştırmaya başladı. Serper geçer dedik çok üstünde durmadık hatta sıcakta hoşumuza bile gitti ama yağmur şiddetini artırıp doluya çevirince tehlike sinyalleri çalmaya başladı. Hava bir anda kopunca bizim planlar da haliyle değişti.
Yolculuğa başlamadan önce su tedariği için Yatıkardıç’tan Mustafa Amca’yı arayıp yaylada olup olmadığını sormuştuk. Yolda telefon her yerde çekmiyordu. Mustafa Amca arayıp iyi olup olmadığımızı sorunca planı değiştirip Erenler’den bizi almasını rica ettik.
Sert çıkış bizi zorlarken dolu da üstüne tuz biber oldu ve bize bayağı zaman kaybettirdi. Yağış yaklaşık iki saat sürdü. Bu sürede sedir ormanına ulaşmış olduk. Papaz Kayası’na çok yaklaştığımız bir an patikada ilerlerken rotadan çıktığımızı fark ettik.
Kayalığın dibinde olduğumuz için dönmedik ve işaret arayışına girmeyip kendi rotamızı çizip kayalığa ulaşmayı başardık. Orman yolundan günün son ışıklarıyla devam ettik. Bu yolun bu kadar uzun olduğundan kimse bahsetmemişti. Yol ayrımından soldaki üst yolu takip ederek mezara ve mezarın yanında bizi bekleyen Mustafa Amca’ya ulaştık.