İŞ yükünün artması, sınır koymada yaşanan zorluklar, ekonomik sıkıntılar ve mükemmeliyetçi kişilik yapısı gibi pek çok faktör, bireylerin kendilerini yorgun, isteksiz ve umutsuz hissetmelerine neden oluyor. “Kendimi tükenmiş hissediyorum”, “Çalışmak istemiyorum” gibi yakınmalar, modern çağın önemli sağlık sorunlarından biri olan tükenmişlik sendromunun alarm sinyalleri olarak öne çıkıyor.
TÜKENMİŞLİK SENDROMU NEDİR?
Günümüzün hızla değişen ve yoğunlaşan iş temposunun bireylerde tükenmişlik sendromuna yol açtığını belirten Uzman Psikolog Anıl Yıldız, “Tükenmişlik sendromu, insanın fiziksel olarak yorulmasının çok ötesinde; zihinsel ve duygusal olarak da ciddi bir yorgunluk ve tükenme halidir. Bu durumda kişi sabah yataktan kalkmakta büyük güçlük çeker, günlük rutinleri bile yerine getirmek ona zor gelir. Daha önce büyük bir keyifle yaptığı aktivitelere karşı artık hiçbir heyecan ve istek duymayabilir. Bu süreçte bireyin kendi hakkında geliştirdiği düşünceler oldukça olumsuzlaşır; ‘Yaptığım hiçbir şey yeterli değil’, ‘Ne kadar çabalarsam çabalayayım, her şey başarısızlıkla sonuçlanıyor’ gibi düşünceler zihnini meşgul eder. Bedenin yorgunluğunun yanında, ruhunda da derin bir bitkinlik oluşur ve kişi hayattan aldığı zevk giderek azalır” dedi.

TÜKENMİŞLİĞİN TEMEL NEDENLERİ
Tükenmişlik sendromunun nedenleri hakkında da kapsamlı bilgi veren Yıldız, “Günümüzün iş hayatı, artan rekabet ve performans baskısıyla bireylerin üzerindeki yükü sürekli artırıyor. Ayrıca dijital teknolojilerin gelişmesiyle birlikte, çalışanlar günün her anında ulaşılabilir durumda olmak zorunda hissediyor. İş ve özel hayat arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşıyor ve bu da insanların gerçek anlamda dinlenmesini engelliyor. Kişi, ne zaman işten kopsa bile zihnini tamamen rahatlatamıyor, sürekli bir ‘çalışma hali’ içinde kalıyor. Böyle olunca bedensel olduğu kadar zihinsel ve duygusal kaynaklar da hızla tükeniyor. Kişi kendini yenileyemediği için, bu durum bir süre sonra ‘Artık dayanamayacağım’ hissiyle sonuçlanıyor” şeklinde konuştu.
KADINLAR VE ERKEKLERDE TÜKENMİŞLİK FARKLI MI YAŞANIYOR?
Kadınlar ve erkeklerin tükenmişliği farklı şekillerde yaşadığına da dikkat çeken Yıldız şu ifadelere yer verdi; “Kadınlar genellikle duygusal anlamda daha fazla yorulurlar ve kaygı belirtileri bu grupta daha yoğun görülür. Çünkü kadınlardan toplumsal olarak empati, fedakarlık ve destek verme rolü beklenir. Bu beklentiler onları hem iş yerinde hem de evde farklı sorumluluklar üstlenmeye zorlar. Erkeklerde ise çoğunlukla duygusal ifadeler bastırılır; onlar güçlü, dayanıklı ve kontrol sahibi olmak zorunda oldukları algısıyla hareket ederler. Bu nedenle erkeklerde tükenmişlik, içe kapanma, duygusal duyarsızlaşma veya davranışsal değişiklikler şeklinde kendini gösterebilir. Kadınlar ve erkekler bu süreci farklı yaşar ve bu farklılıklar biyolojik kadar toplumsal etkenlerden de kaynaklanır. Kadınlar hem profesyonel hem de ev içi rollerin yükü altında kalırken erkekler üzerindeki ‘Her koşulda güçlü ol’ baskısı onların destek arama davranışlarını da geciktirebilir.”
PANDEMİNİN TÜKENMİŞLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Pandeminin tükenmişlik üzerindeki etkisini de değerlendiren Yıldız, “Pandemi süreci, özellikle sağlık çalışanları, eğitimciler ve evden çalışanlar için büyük bir stres ve belirsizlik dönemi oldu. Sosyal izolasyon ve sürekli değişen koşullar insanların psikolojik dayanıklılığını ciddi şekilde zayıflattı. Kadınlar, evde çocuk bakımı ve ev işleri gibi sorumlulukların artmasıyla duygusal olarak daha fazla yıprandı. Erkekler ise özellikle ekonomik kaygılar, iş güvencesizliği ve belirsizlikler nedeniyle yüksek stres yaşadı. Bu süreçte hem kadınlar hem de erkekler için tükenmişlik riski belirgin şekilde arttı” dedi.
TÜKENMİŞLİKLE MÜCADELEDE ÖNERİLER
Tükenmişlik sendromuyla mücadelede önemli tavsiyelerde bulunan Yıldız, “Uyku, zihinsel ve duygusal sağlığın yenilenmesinde kritik bir rol oynar. Bu nedenle uyku süresinin yeterli olması kadar, kalitesine de özen göstermek gerekiyor. Gün içinde bilinçli ve planlı molalar vermek şarttır; en azından günde bir kez, ekranlardan uzak, sessiz ve sakin bir ortamda dinlenmek çok faydalıdır. Haftada en az üç gün, en az 30 dakika süren yürüyüş veya egzersiz yapmak, stres düzeyini azaltır ve ruh halini olumlu etkiler. Ayrıca düzensiz ve yetersiz beslenmek tükenmişliği tetikleyen önemli bir faktör. Kan şekerinin dengede tutulması, dengeli beslenmek hem fiziksel hem de zihinsel enerji için şart. En önemlisi ise iş ve özel yaşam arasındaki sınırları net belirlemek ve bu sınırlara sadık kalmak. Duyguların farkına varıp onları bastırmak yerine uygun şekilde ifade etmek ve yalnızlık hissini azaltacak sosyal destek mekanizmalarına sahip olmak, psikolojik dayanıklılığı artırır” şeklinde konuştu.
DİJİTAL YAŞAMIN TÜKENMİŞLİĞE ETKİSİ
Dijital yaşamın tükenmişlik üzerindeki etkisini de açıklayan Yıldız, “Sosyal medya ve dijital cihazlar, beynimizi sürekli uyarıyor. Bu durum zihinsel yorgunluğu artırıyor, odaklanma yeteneğini zayıflatıyor. Ayrıca sosyal medya üzerinden yapılan sürekli karşılaştırmalar, özellikle mükemmeliyetçilik eğilimi olan kişilerde yetersizlik ve değersizlik duygusunu tetikliyor, bu da tükenmişliği derinleştiriyor. Yatmadan önce telefon, tablet veya bilgisayar kullanmak uykuya dalma süresini uzatıyor ve uyku kalitesini düşürüyor. Dolayısıyla dijital araçların kullanımını sınırlandırmak, özellikle uyku öncesi dönemde sosyal medya kullanımını azaltmak, tükenmişliği önlemek açısından son derece önemli” dedi.





