Bir zamanlar, Karadeniz’in hırçın dalgalarının kucakladığı topraklarda, Paflagonya adında bir bölge vardı. Bu bölge, Zonguldak, Bartın ve Kastamonu illerini kapsayan zengin bir tarihe sahipti. M.Ö. 2500’lere kadar uzanan geçmişi, her köşesinde derin izler bırakmıştı. Tarih yazarları ve arkeologlar, bu yerin sırlarını çözmek için yüzyıllar boyunca çalıştılar. Homeros’un İlyada’sında bahsedilen Paflagonyalılar, Bartın Çayı’nın etrafında güzel kentler inşa etmişlerdi. Sesamos (Amasra), Kromna (Kurucaşile) ve Parthenios, bu eski medeniyetin parlayan yıldızlarıydı. Efsanevi kahramanların öykülerinin anlatıldığı bu topraklarda, her taşın altında bir hikaye gizliydi.
Paflagonya’ya ilk yerleşenler Hattiler ve Hititler oldu. Daha sonra Frig boylarından gelen göçler, bu toprakları daha da renklendirdi. M.Ö. 7. yüzyılda Yunan kolonizasyonu başladığında, ticaretin merkezi haline gelen limanlar, hayatın nabzını tutuyordu. Zamanla Perslerin ardından Büyük İskender’in yönetimine girdi. Bu topraklar, tarih boyunca birçok kültürün harmanlandığı bir merkez oldu. Yüzyıllar geçti, bölge Hristiyanlığın ilk yayıldığı yerlerden biri haline geldi. İsa’nın havarilerinden Andreas, bugün bile görülebilen Kutsal İbadet Mağaraları’nda ilk ayinleri düzenlemişti. İnsanlar burada inançlarını tazeliyor, ruhlarını besliyordu.
1084 yılında Anadolu Selçuklu ordusu, bu güzel toprakları fethetti. Selçuklular’ın ardından bölge Cenevizlilerin, sonrasında ise Candaroğulları’nın hakimiyeti altına girdi. 1460 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Amasra’yı almasıyla birlikte Zonguldak ve çevresi, Osmanlıların eline geçti. Bu topraklar, her daim savaşların ve zaferlerin hikayesini taşıdı. Yüzyıllar içinde kömürün keşfi, bölgeyi yeniden canlandırdı. 1829’da, Zonguldak’ta bulunan kömür, insanlara yeni umutlar sundu. 1848’de açılan kömür ocakları, Belçikalı ve Fransız şirketler tarafından işletilmeye başlandı. Zonguldak, endüstrinin merkezi haline gelerek yüzlerce ailenin geçim kaynağı oldu. I. Dünya Savaşı sırasında Zonguldak Limanı, Sarıkamış’a gidecek malzemelerin merkezi oldu. Türk Kurtuluş Savaşı sırasında ise SSCB ile olan ilişkilerde önemli bir rol oynadı. Ancak 1919’da, Fransız askerleri Zonguldak’ı işgal etti. Yerel güçler, cesaretle karşı koyarak 21 Haziran 1920’de bölgeyi düşmandan kurtardı. 14 Mayıs 1920’de Zonguldak, Büyük Millet Meclisi tarafından mutasarrıflık haline getirildi. 1 Kasım 1923’te ise valilik statüsüne kavuşarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ili oldu. Zonguldak, Ereğli, Bartın ve Devrek ilçeleriyle birlikte yeni bir dönemin kapılarını araladı.
PEKİ, ZONGULDAK İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Zonguldak isminin kökeni, çeşitli rivayetlerle dolu. Bir görüşe göre, sazlık ve kamışlık anlamına gelen ‘zongalık’ kelimesinden türediği söyleniyor. Başka bir rivayet, sıtmanın titremesini tanımlayan ‘zonklamak’ kelimesine dayanıyor. Yine bir efsaneye göre, sisli bir havada buraya gelen bir kaptan, sis kalktıktan sonra buranın ‘zongalık’ olduğunu söylemiş.
Bir diğer teori, Zonguldak isminin ‘semer otu’ anlamına gelen ‘zongura’ kelimesinden geldiği yönünde. Ayrıca, kent adının kökeni ‘Sandraka’ adıyla bilinen bir yerleşim yerinin adından türediği de yine rivayetler arasında. Bu rivayete göre yerleşimin Sandra Çayı’ndan ismini alarak zamanla Zonguldak haline geldiği söyleniyor.
Bir başka görüş ise Göldağı’nın belirleyici bir nokta olarak alınmasından kaynaklanıyor. ‘Zone Ghuel Dagh’ ifadesinin Türkçe okunuşunun zamanla Zonguldak haline dönüştüğü söyleniyor. Tarihçi Necdet Sakaoğlu’nun tespitine göre ise Zonguldak, burada kömür ocakları açan Fransız girişimcilerin ‘Jungle’ (Cangıl) adını vermesiyle ortaya çıktı. Bu isim, yerel halkın ‘dağ’ anlamında kullandığı ‘dav’ kelimesiyle birleşerek zamanla ‘Jungle-Dağ’ biçimini aldı ve Zonguldak olarak anılmaya başlandı.