Öz sevginin ve saygının önemini son yıllarda daha yüksek sesle duymaya başladık ki duymamız da gereken bir konuydu. İnsanın öz sevgi ve saygısı, karşısında bulunan kişilere gözle görülebilir bir sınır çizer. Bu sınır her insanın edinmesi gereken kırmızı bir çizgidir.

Bunun yanı sıra karşımızdaki insana verdiğimiz değer de diğer bireylerin bazı farkındalıklara ulaşmasına yardımcı olur. Bugün sizlere Milo’ya verdiğim değerin etrafımızdaki yansımalarını anlatacağım.

Ailecek tatile çıktığımız günlerden birinde, su kenarında güzel bir mekanı kahvaltı yapmak için gözümüze kestirmiştik. Normalde kahvaltıdan ziyade alabalık lokantası olarak bilinen bir yerde mola verip karnımızı doyuruyorduk. Milo, uysallığı ve doğa aşkı sebebiyle salınarak etrafı gezerken bazı masaların alabalık siparişleri onu mest etmişti. Çalışanlar alabalık tabaklarını mutfaktan masalara götürürken Milo da burnu yukarda bir şekilde onlara eşlik ediyordu. Milo, kimseye rahatsızlık vermeden, kokuyu takip edip geri dönüyordu fakat çalışanlardan biri, Milo’nun zararsız hevesinden rahatsız olmuştu ki aniden Milo’ya doğru koşup boşluğa doğru bir tekme savurdu. Bu davranışı karşısında kendisini uyarıp zararsız bir canlıya ilk tepki olarak ‘tekme’ atmanın yanlış olduğunu olabildiğince sakin bir dille anlatmaya çalıştım. Sonrasında Milo’yu yanımıza çağırıp onu koruma altına alarak sakinleşmeyi bekledim.

Aslında olay ortadaydı; Milo’nun canı alabalık çekmişti. Çalışanın yaptığı davranışın ise elle tutulur hiçbir yanı yoktu ve Milo’ya verdiğimiz değeri görmüş olmalıydı ki sonrasında bu tür bir davranışa yer vermemişti.

Sorunun çözümünü buldum. Milo, istediği alabalığı yiyecekti. Çalışana seslenip alabalık siparişi verdim. Yine bir ön yargı ile “Köpeğe mi?” gibi bir soruyu, yüzünde bir aşağılama ile dışa vurdu. Aldırış etmedim. Milo’nun değerini dışardan herhangi biri belirleyemezdi. Bizim için değerli olan Milo’muza istediği alabalığı sipariş verdik. Biz kahvaltımızın sonuna gelmişken Milo mama kabında, onun için sipariş ettiğimiz alabalığının tadını çıkartıyordu. Bizim Milo’ya gösterdiğimiz ilginin ardından, Milo’yu korkutmak amaçlı havaya ‘tekme’ sallayan çalışan da Milo’ya sevgi göstermeye çalıştı. İçinden gelen bir sevgi miydi bilinmez fakat çok net bildiğim bir şey vardı. Eğer biz Milo’ya o değeri vermemiş olsaydık, o havaya savrulan tekme, aniden Milo’ya isabet edebilirdi.

Kendimize ve sevdiklerimize verdiğimiz değerler bizim kırmızı çizgilerimizi oluşturur. Bu çizgilerin net ve keskin olması sanıldığı kadar sert bir tutum değildir. Hayatta önce kendinize sonra sevdiklerinize verdiğiniz değeri, dışardan hiçbir etkenin belirlemesine izin vermediğiniz; sevgi ve saygı çerçevesinde yaşadığınız bir hayatta, kırmızı çizgilerinizi çekmeyi unutmamanızı dilerim.