Uzman Sosyolog Funda Alpaslan Talay, suç olgusunun yalnızca bireysel sapkınlık olarak görülmesinin yetersiz olduğunu belirterek, suçun temelinde toplumsal eşitsizlikler, dışlanma ve adaletsizliklerin yattığını vurguladı. Talay, insanların çoğu zaman hayatta kalmak, aidiyet hissetmek veya sisteme tepki göstermek amacıyla suça yöneldiğini ifade etti.
‘SUÇ, TOPLUMSAL EŞİTSİZLİĞİN ÇIĞLIĞIDIR’
İnsanların neden suç işlemeye yöneldiğine değinen Uzman Sosyolog Funda Alpaslan Talay, “Suç, bireysel sapkınlıktan çok, toplumsal yapının içindeki eşitsizliklerin, dışlanmanın ve adaletsizliğin bir tezahürüdür. İnsanlar çoğu zaman hayatta kalmak, aidiyet hissetmek ya da sisteme tepkisini ifade etmek için suça yönelir. Yoksulluk, eğitime erişememe, sosyal dışlanma, aile içi şiddet ve göç gibi faktörler bireyleri yalnızlaştırır, çaresizleştirir. Toplumda kimlik kazanamayan, sesi duyulmayan birey, bazen suçla bir tür varoluş elde eder. Bu noktada suç, toplumsal yapının ve kurumsal sistemlerin bir ürünüdür” dedi.
‘SİSTEM DIŞLAYAN, BİREY SUÇA SÜRÜKLENİYOR’
Ekonomik eşitsizlik, işsizlik veya göç gibi faktörlerin suç oranlarını etkilediğini vurgulayan Talay, “Ekonomik eşitsizlikler, bireyler arasında fırsat uçurumları yaratır. İşsiz kalan ya da emek piyasasında güvencesiz çalışmak zorunda kalan bireyler, yaşamlarını sürdürebilmek için kayıt dışı veya yasa dışı alanlara kayabilir. Göçmenler ise uyum sürecinde karşılaştıkları ayrımcılık, yoksulluk ve sistem dışı bırakılma durumları nedeniyle savunmasız hâle gelir. Bu durum, bazı bireyleri hem mağdur hem fail pozisyonuna sürükler. Antalya gibi göç alan kentlerde, ekonomik ve sosyal dışlanma ile suç oranları arasında doğrudan bir bağ kurmak mümkündür. Burada mesele, sistemin dışlayıcı yapısıdır” diye konuştu.
‘ANTALYA’DA SUÇ ARTIŞI’
Antalya gibi gelişmekte olan büyük şehirlerde suç oranlarının artmasında sosyal dinamiklerin rol oynuyor olabileceğini belirten Talay şu ifadelere yer verdi; “ Kentleşmenin hızlandığı, sosyal politikaların yetersiz kaldığı, gelir adaletsizliğinin derinleştiği büyük şehirlerde suç oranlarının artması kaçınılmaz bir sonuçtur. Antalya özelinde ise göç, mekânsal ayrışma, kayıt dışı istihdam, genç işsizliği ve sosyal hizmetlere erişimdeki eşitsizlikler önemli dinamiklerdir. Bu şehirlerde bireyler sadece ekonomik, duygusal ve toplumsal olarak dışlanmış hissedebilir. Mahalle bazında oluşan sosyal kopukluk, aidiyet duygusunu zayıflatır. Böylece hem suç işleme hem de suça karşı duyarsızlaşma riski artar. Suç, bu bağlamda sosyal politika eksikliğinin bir göstergesidir.”
SUÇ ALGISI GERÇEKTEN NE KADAR DOĞRU?
Toplumun suç algısı, gerçek suç oranlarıyla örtüştüğünü söyleyen Talay, “Toplumun suç algısı, çoğu zaman medya, sosyal medya ve gündelik dedikodularla şekillenir. Bu nedenle algılanan suç oranı ile gerçek veriler arasında büyük farklar olabilir. Örneğin bazı bölgeler “tehlikeli” olarak etiketlenirken, suç oranları daha düşük olabilir. Bu tür algılar, sınıfsal ve kültürel önyargılarla da beslenir. Oysa suç, belirli bir sınıfa, etnisiteye ya da göçmen statüsüne indirgenemeyecek kadar çok boyutludur. Algılar, genellikle korku üzerinden şekillenir; oysa sosyoloji, nedenlere ve bağlama odaklanarak bu korkuların ötesine geçmemizi sağlar” şeklinde konuştu.
SUÇUN GİZLİ SEBEBİ
Suç oranları belirli bölgelerde daha yoğun görüldüğünü söyleyen Talay, bu durumun sosyolojik açıklamasını şu şekilde yaptı: “Suç oranlarının belli bölgelerde yoğunlaşmasının temel nedeni, bu bölgelerin yapısal olarak dezavantajlı olmasıdır. Yoksulluk, konut yetersizliği, eğitim olanaklarının sınırlılığı, kamu hizmetlerinin eksikliği gibi faktörler, bu bölgelerde toplumsal dışlanmayı pekiştirir. İnsanlar bu alanlarda hem maddi hem de sembolik olarak yoksun bırakılır. Bu da bireylerin suçla ilişki kurma olasılığını artırır. Ayrıca mekânsal etiketleme, yani belli bölgelerin “suç yuvası” olarak damgalanması da bu döngüyü besler. Sosyolojik olarak bu durum, yapısal şiddetin mekâna sinmesiyle açıklanabilir. Çözüm ise güvenlik önlemlerinde ve eşitlikçi, kapsayıcı sosyal politikalarda yatmaktadır.”