Toplumda oldukça yaygın olmasına rağmen sıklıkla göz ardı edilen kuru göz hastalığı, sadece konforu değil, doğrudan göz sağlığını da tehdit eden önemli bir rahatsızlık olup, tedavi edilmediği takdirde ülser oluşumundan kalıcı görme kaybına kadar ilerleyebilen ciddi sonuçlara yol açabilir.

‘GÖRME KAYBINA KADAR GÖTÜREBİLİR’
Kuru göz hastalığının, gözyaşının yeterince üretilememesi, kalitesinin düşük olması ya da çok çabuk buharlaşması nedeniyle ortaya çıktığını belirten Op. Dr. Şahin şu ifadelere yer verdi; “Göz kuruluğu, gözyaşının yeterli miktarda üretilememesi, üretilen gözyaşının kalitesiz olması ya da hızlı buharlaşması gibi nedenlerle gelişir. Aynı zamanda gözde oluşan iltihabi süreçler de bu duruma zemin hazırlayabilir. Tedavi edilmeyen göz kuruluğu ciddi sorunlara yol açabilir. Göz yüzeyinde uzun süreli kuruluk, ülser oluşumuna, şiddetli ağrılara ve en tehlikelisi de kornea adı verilen saydam tabakanın delinmesine neden olabilir. Bu durum da kalıcı görme kayıplarına kadar gidebilir.”

‘GÜNLÜK YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜRÜYOR’
Kuru gözün kişilerin gündelik yaşamını da önemli ölçüde etkilediğini belirten Dr. Şahin, “Bu rahatsızlık, kitap okurken, bilgisayar başında uzun süre çalışırken, araç kullanırken ya da klimalı ortamlarda zaman geçirirken gözlerde yanma, batma, kızarıklık ve istemsiz sulanmalara neden olur. Her ne kadar gözlerde yaşarma olması tersini düşündürse de, bu aslında göz kuruluğuna karşı gözün verdiği bir savunma tepkisidir. Yani kuruyan göz, kendini korumak için refleks olarak gözyaşı üretmeye başlar” diye konuştu.

‘40 YAŞ ÜSTÜ KADINLAR RİSK GRUBUNDA’
Hastalığın her yaş ve cinsiyette görülebileceğini söyleyen Şahin, “Göz kuruluğu her bireyde gelişebilir ancak en sık 40 yaş üzeri kadınlarda görülmektedir. Bu durumun temel nedeni, özellikle kadınlarda yaşla birlikte hormonlarda meydana gelen değişikliklerin gözyaşı üretimini azaltmasıdır. Menopoz dönemine girilmesiyle birlikte şikayetler daha da belirgin ve rahatsız edici hale gelir” dedi.

Tanının, görüntüleme yöntemleriyle değil doğrudan muayene ile konulduğunu belirten Op. Dr. Şahin, “Kuru göz hastalığının teşhisinde en önemli unsur klinik muayenedir. Biomikroskopik muayenede kullanılan renkli boyalar, göz yüzeyindeki hasarları net bir şekilde görmemizi sağlar. Ayrıca gözyaşı miktarını ölçen özel kağıt çubuklar da takip sürecinde oldukça işe yarar” şeklinde konuştu.

‘YAPAY GÖZYAŞINDAN TIKAÇLARA KADAR’
Kuru gözün ilaçlarla tedavi edildiğini vurgulayan Dr. Şahin, “Bu hastalığın tedavisinde ilk tercihimiz, yapay gözyaşı damlaları ve merhemleridir. Sayısız çeşidi bulunan bu damlalar, gözyaşı eksikliğini telafi etmeye yöneliktir ve hafif-orta düzeydeki olgular için genellikle yeterli olur. Eğer hastalık daha ileri düzeydeyse, iltihabı önlemek için kortizonlu damlalar veya bağışıklık sistemini baskılayan damlalar kullanılabilir. Ancak bu ilaçların yan etkileri olabileceğinden, kullanım süresi ve dozajı mutlaka uzman kontrolünde olmalıdır. Tüm bu tedavilere rağmen iyileşme sağlanamayan hastalarda, gözyaşı kanalını geçici olarak kapatan tıkaçlar uygulanabilir ve oldukça etkili olabilir” dedi.

Muhabir: AYŞE OKAN SARICA/ÖZEL HABER