“Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım” demiş Mevlana... Yaşadıklarımıza şöyle bir bakınca görüyoruz ki dün dünde kalmamış; tortuları, geçmiş hesaplaşmaları, iktidar savaşı ile bugünlere taşınmış. Cumhuriyet’le hesabını bitiremeyenler, hazmedemeyenler sinsice saklanmış.

Önemli olan şu ki bu iktidar mücadelesinde filler tepişirken halk, başını kaldırıp koca filleri görememiş ve hep ezilen taraf olmuş, ayaklar altında kalmış.

Dünlerden belki de asıl taşınması gereken saygı gibi, empati gibi, dürüstlük gibi, güven gibi, iyilik, doğruluk, hak, hukuk, adalet, ahlak (hani şu içi boşaltılmış kavramı, sadece kadına, kadın bedenine, cinselliğe bağlanan kavramı kastetmiyorum) gibi hazinelerse kapı dışarı edilmiş, üzerlerine sanki kireç dökülmek suretiyle yok edilmeye çalışılmış.

İktidar savaşı tehlikeli... Neredeyse tarihin başlangıcından bu yana ve hatta yazılı tarih öncesi arkeolojik dönemlerde dahi hangi inanç, ideoloji, din ya da mezhep olursa olsun fark etmeksizin, toplumun en hassas noktasının kutsiyetler olduğu keşfedilmiş ve bunlar kullanılmış. Kimi zaman muktedir uyanıklarca iktidar kutsiyete büründürülmüş, zayıf noktasından, maneviyatından avlanan insanlar da çoğu kez baş eğmiş, eğilmek için zorlanmış, zulüm görmüş.

“İnsan düşünen bir hayvandır” demiş Aristo. Güçse hedefin, istediğin buysa eğer hükmedeceğin insanlar düşünmemeli. Düşünürse tehlikeli. Önüne ölmeyecek, isyan etmeyecek kadar koyacaksın suyu ve ekmeği. Kapitalist sistem zaten sağ kolun, çalışma saatleri, yaşam derdi ile oyalanacak kişi. Boş zamanlarının da sahibi zaten sistem... Tatiller için de çalışacak kişi. Olmadı mı? Koy kanala manipülatif birkaç program, bağla insanları ekranlara. Medyayı da satın almışsan zaten korku yok sana.

Evdekileri de unutma. Birkaç topluluk kur, getir hepsini bir araya, adı cemaat olur, tarikat olur fark etmez. Hipodermik şırınga her yanda kullanımda. Adı esrar, eroin olmasa da uyuşturucu bol nasılsa.

Yeniden inşa edebilirsin istediğin gibi geçmişi. Uyuşturduğun beyinlerdeki çekmecelere kaldırabilirsin mesela hafızalardakileri. Müthiş... Bu metotları kimler kullanmadı ki?

Hepimiz için bugün yaşadıklarımızı önümüze koyup beyin kıvrımlarımızdaki çekmecelerden, hafızalarımızdan olan biteni çıkarıp uzun uzun düşünme zamanı.

Filler tepişirken bizim o fillerin ve arkasındakilerin farkına varma zamanı. Halkın sesinin ve iradesinin ortaya konmasının zamanı.

Matriks bir film sadece ve biz simülasyonda, sanalda yaşamıyoruz. Yaşama dönüp yaşadıklarımızı değerlendirip karar verme zamanı.

Unutma;

Depremi, depremzedeyi, enkaz altında yiten canları unutma.

İmar aflarını unutma. Sel felaketleri ve yangın felaketlerinde yaşananları unutma.

Maden facialarını unutma mesela, adli süreçlerini de.

Tutuklanan ya da gözaltına alınan gazetecileri unutma.

Düşünce ve ifade özgürlüğüne dair yaratılan baskı ortamını unutma.

Çıkılan İstanbul Sözleşmesi’ni, tartışılan 6284 sayılı yasayı, halen hemen her gün erkek terörüne kurban giden kadınları unutma.

Tarikat baskısındaki yurtlarda intihar eden veya psikolojisi bozulan gençleri unutma.

İstismarları unutma, “Küçüğün rızası vardı” lafını unutma. “Bir kereden bir şey olmaz” dendiğini unutma.

Muhalif olan herkesin düşmanlaştığını unutma.

Özel yaşamlara müdahaleyi unutma.

Çapulcu ile başlayan söylemlerin, kafir, terörist, ahlaksız, cibilliyetsiz, sürtük kelimesine kadar vardığını unutma. Bu şiddet ve ötekileştirme dilini yaz hafızana.

Dün tek ebeveynle karnını doyuran ailelerin nasıl yoksullaştığını, bugün kuru bakliyatın meyvenin sebzenin bile ateş pahası olduğunu unutma.

Katlanarak giden borcunu, daha önce varsa elden giden yatırımını tasarrufunu unutma.

Sunulan şahane ekonomi ve büyüme söyleminin biz sıradan vatandaşlara teğet bile geçmediğini, tam tersine orta sınıfın bile kalmadığını hatırla.

Altına siz ilave edin, nasılsa çok ilave edilecek şey var.

Ben gevezeyim, lakin yer kısıtlı affedin.

Yarın büyük gün, oylanacak şey demokrasi.

Bir arada, barış içinde, eşitlikle, ötekileştirmeden, düşmanlaştırmadan, özgürce ve herkes için talebimiz olan  adalet, hak ve hukukla, insani koşullarda yaşamak istiyorsak halkın sesi ve talebi meclise taşınmalı.

Hepimiz gidelim sandığa. Koyalım irademizi ortaya.

O zaman hepimiz için haydi görev vakti...

Demokratik, hukuki, yasal, dürüst, halkın sesinin ve iradesinin sandığa yansıdığı güzel bir seçim olsun. Siyasiler biraz sussun ve yarın halk konuşsun...

Sevgi ve saygılarımla.