Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yıkımıyla ilgili alınan karar kamuoyunda büyük tartışmalara yol açarken, yıkım gerekçesi olarak gösterilen “deprem performans raporunun” varlığı hala netleşmiş değil. Müzenin depreme dayanıksız olduğu iddia edilmesine rağmen, bu iddiayı doğrulayacak teknik raporun kamuoyuyla paylaşılmaması tepkilere neden oldu.

Konuyla ilgili belgeleri talep etmelerine rağmen hala ellerine kapsamlı bir rapor ulaşmadığını belirten İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan Akdoğan, bir kamu kurumu yetkilisinin kendilerine, “Eğer gerçekten bir deprem performans raporu olsaydı, bu bina çoktan mühürlenmiş olurdu” dediğini aktararak, bu sözlerden yola çıkarak raporun ya hiç hazırlanmadığını ya da yeterli teknik içeriğe sahip olmadığını düşündüklerini ifade etti.

‘VERİLEN BELGE SADECE İLK ADIMDI’
Talepleri sonucunda kendilerine iletilen tek belgenin bir karot raporu olduğunu ve bu belgenin, bir yapının depreme karşı dayanıklılığını analiz etmek için gerekli olan süreçte yalnızca ilk aşamayı temsil ettiğini söyleyen Akdoğan, “Bize sunulan belge, yalnızca birkaç teknik ifadenin yer aldığı, yüzeysel bir analiz. Öyle ki sokaktaki herhangi biri bile benzer şeyler söyleyebilir” diyerek, bunun tam teşekküllü bir deprem performans raporu olmadığını vurguladı.

560Dcba5 9810 4Ef3 85E6 5880978Da563

‘BÖYLE BİR YIKIM KARARI TEKNİK VE ETİK AÇIDAN KABUL EDİLEMEZ’
Karar sürecinde hiçbir şeffaflık olmadığını vurgulayan Akdoğan, “Bir yapının yalnızca ‘depreme dayanıksız’ denilerek yıkılması, özellikle de bu yapı kamusal ve kültürel öneme sahipse, ne etik ne de teknik açıdan kabul edilebilir bir yaklaşımdır. Bu tür bir durumda ilk yapılması gereken, güçlendirme seçeneklerinin titizlikle incelenmesi ve eğer mümkün değilse, bunun nedenlerinin kamuoyuna açık bir şekilde anlatılmasıdır” dedi.

‘ÇOK CİDDİ BİR HATA OLUR’
Yalnızca laboratuvar sonuçlarına veya ön raporlara dayanarak müzenin yıkılmasının ciddi bir hata olacağını ifade eden Akdoğan, “Eğer gerçekten yalnızca karot raporlarına ve yüzeysel verilere bakılarak bu müzenin yıkımına karar verildiyse, bu durum sadece bir hatadan ibaret değil, aynı zamanda kamu zararı doğuran ciddi bir sorumsuzluk olur. Kamu binaları halkın malıdır ve bu tür yıkımlar, ancak detaylı ve belgeli teknik gerekçelerle yapılabilir” diye konuştu.

Mimarlar Odası’nın gündeme getirdiği müze-otel projesine de sert tepki gösteren Akdoğan, “Bu kentte artık neredeyse her köşe başı otel oldu. Hâlâ yeni oteller yapmak gibi bir hedefin peşinden koşmak, kamusal alanları hiçe saymaktır. Bir kültürel miras alanına otel yapılması fikrinin ciddi şekilde gündeme alınması bile düşündürücü” diyerek, bu tür projelerin kamu yararı açısından kabul edilemez olduğunu vurguladı.

‘DAVET EDİLMEMEMİZ DÜŞÜNDÜRÜCÜ’
Yıkım sürecinde meslek odalarının dışlanmasına da tepki gösteren Akdoğan, “Biz bu kadar hayati bir konuda, sürecin başında yapılan toplantıya davet bile edilmedik. Oysa ki bu bizim uzmanlık alanımıza giren, yakından takip ettiğimiz bir konu. Davet edilmememiz sadece bir eksiklik değil, aynı zamanda bu sürecin ne kadar kapalı yürütüldüğünün de göstergesi” dedi.

Arkeologlar Derneği Antalya Şube Başkanı Sevgi Temiz de, müzeyle ilgili lansman toplantısından haberdar edilmediklerini belirterek, “O toplantıya sadece Mimarlar Odası katılmış. Bizim gibi doğrudan ilgisi olan hiçbir kurum ya da meslek odası davet edilmemiş. Bu da doğal olarak kamuoyunun süreci takip etmesini engellemiş” şeklinde konuştu.

‘KAPILAR KAPALI OLABİLİR AMA HENÜZ GEÇ DEĞİL’
Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Nihat Dipova ise, “Biz depreme dayanıksız olduğu iddiasını duyduğumuzda hemen teknik raporu talep ettik, ancak o rapora ulaşamadık. Sürecin bu kadar gizli ve hızlı yürütülmesi kabul edilemez. Şu an için kapılar kapalı gibi görünebilir ama bu kapılar yeniden açılabilir. Henüz hiçbir şey için geç değil” ifadelerini kullandı.

‘KORUMA STATÜSÜNÜN DEĞİŞİMİ CİDDİ SORULAR DOĞURUYOR’
Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Karancı ise, müzenin bulunduğu alandaki koruma statüsü değişikliğine dikkat çekerek, “2024 yılının dokuzuncu ayında falezlerin ve müzenin bulunduğu alanın koruma derecesi değiştirilerek 2. derece sit alanına dönüştürüldü. O dönemde bir içecek firmasının etkinliği için böyle bir değişiklik yapıldığı söylendi. Ancak şimdi müze yıkılıp otel yapılması gündeme geldi. Bu da sürecin başından itibaren başka planların olduğunu düşündürüyor. Jeolojide sınırlar düz çizgilerle belirlenmez, ama sit alanı sınırlarına bakıldığında cetvelle çizilmiş gibi. Bu bilimsel olarak mümkün değil” diyerek planlama sürecini sorguladı.

Muhabir: AYŞE OKAN SARICA