Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mustafa Karancı 1-7 Mart Deprem Haftası kapsamında açıklamalarda bulundu. Başkan Karancı Antalya’daki yanlış deprem algısından, en riskli ilçelerine kadar birçok konuda dikkat çeken ifadeler kullandı.

BİR KUTLAMA HAFTASI DEĞİL
‘1-7 Mart haftası bir kutlama haftası değildir’ diyen Başkan Karancı, “Dirençli kentlerde yaşamıyoruz. Dirençli kentlerde yaşadığımız zaman bu bir kutlama haftası olacaktır. Bunun yanında 1-7 Mart bir anma haftası da değildir. Zira, zaten 17 Ağustos'ta, 6 Şubat'ta depremde vefat ettiklerimizi anıyoruz. 1-7 Mart bir farkındalık haftasıdır. Bu noktada devlet yetkililerinden ve yerel yönetimlerden farkındalığı arttırmak için, halkı bilinçlendirmek için daha fazla çalışma yapılmasını talep ediyoruz” dedi.

UYGULAMALAR YETERSİZ 
Mustafa Karancı, “Bunun yanında yönetmeliklerin gerektirdiği uygulamalar çoğu yerde yerine getirilmiyor. Belediyelerde yeterince jeoloji mühendisi istihdam edilmiyor. Her ne kadar binalar yapı denetim anlamında incelense de yapı ile zemin arasındaki kontakt belirlenmeden yapının sağlamlığı tam olarak netleşemez. Bu yüzden jeoloji mühendislerinin daha fazla istihdam edilmesi büyük önem arz ediyor” diye konuştu.

ANTALYA’DA YIKICI DEPREMLER OLABİLİR 
‘Antalya'nın deprem bölgesi olmadığına yönelik yanlış bir algı var’ diyen başkana Mustafa Karancı, “Öncelikle konunun muhatabı jeoloji ve jeofizik mühendisleridir. Bunun haricinde konuşan kişilere itibar edilmemeli. Maraş'ta yaşanan deprem yüzlerce kilometre uzaklıktaki Adana'da yıkımlara neden olmuştur. Bu anlamda Antalya'nın şehir merkezinde bir fay geçmemesine rağmen yakınlardaki fay hatları Antalya'da yıkıcı depremlere sebep olabilecek kadar büyük enerjiler üretecek potansiyeldedir” diye konuştu.



4. DERECEDEN 2. DERECEYE GELDİ 
Antalya’nın ne denli ciddi bir deprem bölgesi olduğunun yıllar içinde daha iyi anlaşıldığını ifade eden Karancı, “1972'de yayınlanan haritada Antalya 4. derece deprem bölgesi olarak görünüyordu. 1996'da yayınlanan haritada ise 2 derece deprem bölgesi olduğu ortaya çıktı. Yani yıllar içinde deprem anlamında daha az güvenilir bir coğrafyada olduğumuzu öğrenmiş olduk. Dolayısıyla ‘Antalya deprem bölgesi değildir’ veya ‘Antalya'daki depremler yıkıcı etki yaratmaz’ söylemi tamamen yanlıştır” ifadelerini kullandı. 

TSUNAMİ RİSKİ TAŞIYOR
Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mustafa Karancı, “Akdeniz'de yer alan Kıbrıs-Helen fayı sahillerde büyük yıkımlara sebep olabilir Bu fay bir dalma batma zonudur. Dalma- batma zonları büyük enerjiler açığa çıkarmaları ile bilinir. Bu enerjiler iç denizlerde tsunami bile doğurabilir. Zira Leonardo Da Vinci'nin yazılarında Antalya'da surların tsunami ile birlikte yıkıldığı bilgileri yer almaktadır. Yani Antalya deprem bölgesi olduğu gibi aynı zamanda tsunami riski de taşıyan bir bölgedir” dedi.

7 ŞİDDETİN ÜZERİNDE DEPREM RİSKİ VAR 
Kıbrıs-Helen fayının yanı sıra Fethiye Burdur fayının da Antalya için risk teşkil ettiğini söyleyen Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mustafa Karancı, “Antalya'ya hemen 100 kilometre mesafede Fethiye-Burdur fayı yer alıyor. Bu fay güçlü depremler üretebilecek bir diğer faydır. Öyle ki 7 şiddetin üzerinde depremler bu fay sebebiyle ortaya çıkabilir. Tarihte de bunun örnekleri var” ifadelerini kullandı. 

EN ÇOK RİSK TEŞKİL EDEN İLÇELERİ AÇIKLADI 
Olası bir depremde Antalya’nın en fazla risk teşkil eden ilçelerini açıklayan Başkan Karancı, “Antalya'da alüvyal araziler çok fazla özellikle Antalya'nın Batı ilçeleri, Finike, Kumluca, Demre tarımsal topraklar üzerine kurulu. Bunun yanında doğuda Manavgat'ta alüvyal araziler üzerine kurulu. Olası bir depremde en yüksek risk taşıyan bölgeler buralar olacak. Maalesef bu bölgelerdeki toprak yapısı, depremi şiddetini çok daha sert biçimde yeryüzüne iletecek şekilde. Bu da yıkımları artıracak” dedi.

BİNALAR YARIKLARA DÜŞEBİLİR  
Antalya şehir merkezinin 600 km²'den daha fazla bir alana yayıldığını ifade eden Mustafa Karancı, “Antalya şehir merkezi, Döşemealtı platosu, Varsak platosu, falezler gibi birçok farklı coğrafi şekle ev sahipliği yapıyor. Bu coğrafi şekiller genellikle travertenlerden oluşuyor. Traverten su şekil almış karstik yapı olarak nitelendirilir. Dolayısıyla falezlere baktığımızda da geniş ve derin mağaralar yarıklar görebilmek mümkün. Öyle ki geçtiğimiz yıllarda oluşan bu yarıklardan dolayı bazı yolla biler trafiğe kapatılmıştı. Yan, travertenler yeraltı suları, kimyasal atıklar, yağmur suları gibi birçok etkenle aşınıp göçebiliyor. Bu göçmeler de bunlara örneklerdir. Dolayısıyla olası bir depremde, altı boşalan traverten üzerindeki yükü taşıyamayarak çökebilir. Yani bir başka deyişle şehir merkezindeki yapılar ve falezlerin üzerindeki binalar bir çukurun içine düşebilir. Bu riski de göz ardı etmemek gerekiyor” ifadeleri ile sözlerini sonlandırdı.

Muhabir: Selim Çelik