Manisa’nın Kula ilçesi, zengin tarihi geçmişi ve doğal güzellikleriyle dikkat çeken bir yerleşim yeri. Antik çağlardan günümüze kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapan Kula, Lidya Krallığı döneminde Sardes’e yakınlığıyla önemli bir merkez haline geldi. Roma ve Bizans dönemlerinde de stratejik bir öneme sahip olan ilçe, bu dönemlerden kalma çeşitli kalıntılarla ziyaretçilerine tarihi bir yolculuk sunuyor. Selçuklular tarafından fethedildikten sonra Osmanlı topraklarına katılan Kula, özellikle Osmanlı döneminde ticaret yolları üzerinde yer almasıyla ekonomik ve kültürel açıdan büyük bir gelişme kaydetti. Geleneksel Osmanlı mimarisini yansıtan cumbalı, ahşap ve taş işlemeli tarihi evleri, ilçenin en dikkat çekici özelliklerinden biri olarak öne çıkıyor. Bu evler, ziyaretçilerine Osmanlı dönemi yaşam tarzını hissettiren bir atmosfer sunuyor.
Kula’nın bir diğer önemli özelliği, volkanik yapısıyla Türkiye’nin en genç volkanik alanlarından birine ev sahipliği yapması. İlçede yer alan ve 'Kula Peribacaları' olarak bilinen volkanik oluşumlar, binlerce yıl önce gerçekleşen volkanik faaliyetlerin izlerini taşıyor. UNESCO Global Jeopark Ağı’na dahil edilen bu bölge, eşsiz manzaraları ve jeolojik yapısıyla doğa tutkunları ve fotoğrafçılar için büyüleyici bir alan oluşturuyor. Kültürel zenginlikleriyle de dikkat çeken Kula, özellikle halı dokumacılığıyla öne çıkıyor. İlçede yüzyıllardır süregelen bu geleneksel el sanatı, bölgenin kültürel kimliğini yansıtan önemli bir değer olarak yaşatılmaya devam ediyor. Ayrıca Kula, yöresel lezzetleri ve sosyal etkinlikleriyle de hem bölge halkına hem de ziyaretçilerine unutulmaz deneyimler sunuyor. Tarihi ve doğal güzelliklerin bir araya geldiği Kula, her yıl yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Geçmişten günümüze ulaşan zengin mirası, volkanik doğası ve kültürel değerleriyle Türkiye’nin keşfedilmeyi bekleyen hazinelerinden biri olan Kula, tarihi sokaklarında zamanın durduğu hissini uyandırıyor.
PEKİ, KULA İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Manisa’nın tarihi ilçesi Kula, sadece doğal ve kültürel zenginlikleriyle değil, adının kökenine dair ortaya atılan farklı görüşlerle de dikkat çekiyor. İlçeye dair anlatılan bir efsaneye göre, havası ve suyu şifalı olduğu için zengin bir kişinin hasta kızını iyileştirmek amacıyla buraya bir kule yaptırdığı, bu yerleşimin zamanla gelişerek bugünkü Kula’ya dönüştüğü belirtiliyor. Tarihçiler ise Kula isminin kaynağı konusunda farklı görüşler öne sürüyor. Bazı uzmanlar, adın 'Kal’a' kelimesiyle bağlantılı olduğunu savunurken diğerleri Lidya döneminde adı geçen Koloe şehrinin bugünkü Kula olabileceğini ifade ediyor. İlçenin ismi, Bizans kaynaklarında 'Küle' olarak geçerken Germiyanoğlu İkinci Yakub Çelebi’nin yaptırdığı Kütahya Vacidiye Medresesi girişindeki taş vakfiyede ise 'Güldi' ya da 'Küldi' olarak yer alıyor. Bölgenin volkanik yapısı nedeniyle ünlü seyyah Evliya Çelebi de bu isim hakkında farklı bir değerlendirme yapıyor. Seyahatnamesinde Kula’ya 'Küldi' veya 'Küldü' adını vererek bu ismin 'kül' kelimesinden türemiş olabileceğine dikkat çekiyor. Yıllardır araştırmalara konu olan Kula isminin kökeni hakkında kesin bir sonuca ulaşılamamış olması, bu tarihi ilçenin gizemini korumasına ve ilgi çekici bir yer olarak öne çıkmasına katkı sağlıyor.