Kapadokya bölgesindeki kayaya oyulmuş manastırlar arasında özel bir yere sahip olan Gümüşler Manastırı, 8 ila 12. yüzyıllar arasına tarihleniyor. Bizans sanatının en iyi korunmuş örneklerinden biri olarak kabul edilen yapı, yalnızca bir ibadet yeri değil; yaşam alanları, şarap ve zeytinyağı üretim yerleri, gıda depoları ve mezarlarıyla adeta bir yer altı şehrini andırıyor. Manastırın en çarpıcı özelliklerinden biri ise açık avlulu olmasıdır. Bu detay, Gümüşler’i diğer Kapadokya manastırlarından ayıran önemli bir fark olarak öne çıkıyor. Ayrıca manastırın yan tarafında dönemin yerleşim alanları da günümüze kadar ulaşmayı başarmış durumda.

Meryem
GÜLÜMSEYEN MERYEM ANA’NIN SIRRI
Duvarları süsleyen freskler, gelen ziyaretçileri büyülüyor. Hz. İsa’nın doğumu, vaftizi gibi sahnelerin yer aldığı freskler, yüzyıllara meydan okumuş şekilde büyük oranda korunmuş durumda.
Ancak içlerinden biri, tüm dünya için özel bir anlam taşıyor: ‘Gülümseyen Meryem Ana freski’ Meryem Ana’nın tebessüm eden bir yüzle tasvir edildiği bu freskin dünyada eşi benzeri olmadığı öne sürülüyor. Meryem Ana’nın çoğu tasvirinde hüzün vardır. Bu nedenle birçok ziyaretçi, manastırın kalbinde yer alan bu freskle karşılaştığında büyük şaşkınlık yaşıyor.

Petra2
TÜRKİYE’NİN GİZLİ HAZİNESİ
Gümüşler Manastırı, sahip olduğu mimari yapı ve sanatsal detaylarla sadece Anadolu’nun değil, dünyanın da ilgisini çekmeye aday. Bölgeyi ziyaret eden birçok kişi, bu dev kayaya oyulmuş yerleşimi, Ürdün’deki meşhur Petra Antik Kenti’ne benzetip ona “Türkiye’nin Petra’sı” adını veriyor.

Muhabir: Özlem Soydan