Türkiye’nin en köklü sinema etkinliği olan Antalya Altın Portakal Film Festivali, 1964 yılından bu yana Türk sinemasının gelişimine ışık tutan bir gelenek haline geldi. Her yıl verilen En İyi Film Ödülü, yalnızca sinema sanatındaki başarıyı değil, Türkiye’nin toplumsal değişimini de perdeye yansıttı.
1960’LAR
Festivalin ilk En İyi Film Ödülü 1964’te Nevzat Pesen’in yönettiği “Gurbet Kuşları” filmine verildi. Göç ve kentleşme temasıyla dönemin toplumsal değişimini anlatan bu film, sinemada yeni bir dönemi başlattı. 1967’de Yılmaz Güney’in “Hudutların Kanunu” filmi, Anadolu insanının yaşam mücadelesini anlatan yapısıyla Türk sinemasında gerçekçilik akımını öne çıkardı.
1970’LER
1970’li yıllarda politik atmosfer sinemaya da yansıdı. Zeki Ökten’in “Kapıcılar Kralı” (1975), sınıfsal farkları mizahi bir dille ele alırken, 1978’deki “Kanal” dönemin politik çalkantılarını perdeye taşıdı.
1979’da festival sansür tartışmaları nedeniyle iptal edildi — bu olay, Altın Portakal tarihinin kırılma noktalarından biri olarak hatırlanıyor.
1980’LER
12 Eylül askeri darbesi sonrası birkaç yıl ara verilen festival, 1985’te yeniden düzenlenmeye başladı.
Bu dönemde Ali Özgentürk’ün “At” (1982), Zeki Ökten’in “Ses” (1986) ve Ömer Kavur’un “Anayurt Oteli” (1987) filmleri, bireyin yalnızlığına ve iç dünyasına odaklanan yeni sinema anlayışını temsil etti.
1990’LAR
1990’lı yıllar Türk sinemasında yenilenme ve kimlik arayışının öne çıktığı bir dönemdi.
Tunç Başaran’ın “Uçurtmayı Vurmasınlar” (1990), Derviş Zaim’in “Tabutta Rövaşata” (1996), Yeşim Ustaoğlu’nun “Güneşe Yolculuk” (1997) filmleri yalnızca ulusal değil, uluslararası başarılar da elde etti. Bu dönemde sinema, sade ama derin bir anlatıya kavuştu.
2000’LER
2000’li yıllarda festivalin uluslararası niteliği güçlendi.
Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak” (2002), Zeki Demirkubuz’un “İtiraf” ve “Yazgı” (2003), Çağan Irmak’ın “Babam ve Oğlum” (2006), Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurta” (2008) filmleri, Türk sinemasının duygusal derinliğini evrensel bir düzeye taşıdı.
2010’LAR
2010’da Seren Yüce’nin “Çoğunluk” filmi toplumsal sınıf farklarına ayna tutarken, 2012’de Reis Çelik’in “Lal Gece”, 2014’te Kaan Müjdeci’nin “Sivas”, 2017’de Semih Kaplanoğlu’nun “Buğday”, 2018’de Ali Vatansever’in “Saf” filmleri dönemin toplumsal dönüşümünü beyazperdeye taşıdı.
Bu yıllarda kadın yönetmenler ve bağımsız sinemacılar festivalde daha görünür hale geldi.
2020’LER
Pandemi koşullarına rağmen kesintisiz süren Altın Portakal, 2020’lerde genç yönetmenlerin yükselişine sahne oldu. 2020’de Azra Deniz Okyay’ın “Hayaletler”, 2021’de Emre Erdoğdu’nun “Yaramazsın”, 2022’de Özcan Alper’in “Karanlık Gece”, 2023’te Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr” filmleri toplumsal değişim, şehirleşme ve bireysel yalnızlık temalarıyla öne çıktı.
2024
2024 yılında düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivalinde En İyi Film Ödülü, yönetmenliğini Selman Nacar’ın yaptığı “Mukadderat” filmine verildi. Toplumsal baskı, kader, adalet ve bireysel seçimler üzerine kurulu anlatımıyla “Mukadderat”, son yılların en güçlü dramatik yapımlarından biri olarak değerlendirildi.
60 YILI AŞAN SİNEMA BELLEĞİ
1964’te Gurbet Kuşları ile başlayan Altın Portakal serüveni, 2024’te Mukadderat ile devam ediyor.
Her ödül, Türkiye’nin kültürel, sosyal ve sanatsal gelişiminin bir parçası olarak sinema tarihindeki yerini alıyor. Antalya, her yıl olduğu gibi, sinemanın kalbinin attığı şehir olmayı sürdürüyor.




