At izinin it izine karıştığı, emeğin sadakat ve biat karşısında değersiz kaldığı, iki kişiden birinin vatan haini sayıldığı, toplumun ayrıştırıldığı, herkesin birbirinin boğazına sarıldığı ve yalanın doğru diye dayattırıldığı bir dönemden geçiyoruz.

Antalya Ekspres Gazetesi’nde yazmaya başladığım ilk günden bu yana ‘Aman onu bunu eleştirme, sakın bunu yazma’ diyen olmadı. Çok şükür meslekte ne yazıp ne yazmayacağımıza dair 50 yılı aşkın süredir hiçbir patrondan da bu konuda emir almadım.

Bana Antalya’da siyasi partilerin il başkanlarının adlarını yaz deseniz yazamam. Bürokratları da bilmem. Vali’yi bilirim, Anakent belediye başkanını bilirim. O nedenle gazete yönetimine beni bunlarla muhatap etmeyin ben an ve anıları yazmaya devam edeyim dedim. Bu yazılarımdan da kendisine pay çıkaranlar bulurum elbet!

***

Yüksek duvarlı evin bahçesine nasıl atladığını anlayamadım. Gözlerini bir noktaya dikmiş, ağır adımlarla bir şeye yaklaşıyordu. Birden zıpladı ve havalanmak üzere olan küçük bir kuşu yakaladı ve anında kuşun kafasını ağzının için aldı. Bahçeye ufak ekmek kırıntıları atmıştım, kuşlar yesinler diye. Meğer o kuşa ben tuzak harlamışım da farkında değildim. O kedi, ağzında tuttuğu kuş ile duvara tırmanıyor fakat her zıplayışında duvarı aşıp sokağa kendisini atamıyordu.

Yavru kuşun o cansız bedenini kuşun ağzında görmek beni çok üzmüştü. Kedi bir bana bakıyor bir de o yüksek duvara. Her çabası başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Ağzında tuttuğu yavru kuşun cansız bedeni sallanıp duruyordu. Bahçe kapısını açsam belki açık kapıyı fark edip kaçacaktı ama bunu ona ceza olsun diye yapmamıştım. Aklım sıra onu cezalandırıyordum. Kedi, duvara zıplıyor fakat tepeye çıkmayı başaramıyor, tekrar tekrar yere çakılıyordu. Gözleri de bende! Bir müddet bu böyle devam etti. Sonra bahçe kapısını araladım. Açık kapıyı fark etti kaçtı gitti. Bu kadar ceza ona yeterdi. Doğru mu yapmıştım. Vicdan azabı çekmedim değil hani.

Peki, kedi de dersini almış mıdır acaba?

Çıkamayacağın yere inmeyeceksin!

***

Gözü kümeste kalan Tilki! Köy yaşamına başlayan arkadaşım kiraladığı o tarlaya ne bulduysa ekmişti. 60/70 tavuk ve horozluk bir de kümes kurmuştu. Fakat arkadaşım tavuk horoz sayısının her geçen gün birer ikişer azaldığını fark etmiş ve gece nöbetine yatmış. Birkaç gün sonra gündüz gözüyle bir tilkinin kümese yanaştığını görmüş. Bu tilki pervasız, gece değil gündüz avlananlardanmış! Neyse, arkadaşım tilkiyi ürkütmeden arkasına dolanmış. Amacı onu oradan uzaklaştırmakmış. Elinde tırmık tilkiyi kovalamış. Fakat tilkinin kaçarken arada durup, geriye, kümese bakışı arkadaşımı çok etkilemiş! Bana dedi ki;

‘Yahu arkadaş, belki yavruları vardı, belki anne bir tilkiydi. Gözlerime yaş doldu. Keşke dönse de ona bir şeyler versem diye geçti içimden.’

Biz insanlar çok benciliz. Doğayı kendi döngüsüne, işleyişine bırakmıyoruz. Müdahale ediyoruz.