Neden bu kadar konuşuyoruz? Neden bu kadar anlatıyoruz? Evet, ,insanlık tarihinde, iletişim ve anlatma toplumların gelişimine ve kültürel mirasa büyük katkılarda bulundu. Bazen yeni bir icat anlatıldı bazen masallar. Hikayeler, bilgi ve kültürel değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağladı. Bir şeyler anlatmak, toplumu bir araya getirdi. Peki ya şimdi?

Her gün birçok kişiye onlarca yüzlerce şey anlatıyoruz. Anlatmanın gücü, insanları etkileme ve motive etme yeteneğinde de yatıyor sanırım. Şahsen ben hiç iyi bir anlatıcı değilimdir. Çünkü sevmiyorum karşımdakini insanın zihnini kendimle doldurmayı. Ya da kimse beni o kadar tanımasın mı istiyorum acaba?

Toplumda bu kadar çok anlatıcı olmasını ego savaşlarına da bağlıyorum. En güzel anıyı ben yaşadım, en komik hikaye bende, en acıklı dert benimkisi diye düşünüyor çoğu kişi. Bu egoları bir kenara bırakabilsek aslında bazen susmak bile çok işe yarayacak.

Susmak demişken bazen susmak da çok şey anlatabiliyor. Aslında benim istediğim ve aradığım şey de biraz bu sanırım. Susarken bile anlaşabilmek. Tabii herkes tarafından değil. Gerçekten hayatımızdaki insanların biz bir şey anlatmasak veya anlatamasak bile bizi anlamasını o kadar isterim ki.

Çok katı düşünüyor da olabilirim. Anlatmak aynı zamanda insanlar arasında empati ve anlayış oluşturuyor. Küçük bir hikaye, başka bir kişinin yaşadığı deneyimleri anlama ve onlarla bağ kurma fırsatı veriyor. Aslında bu da toplumların daha hoşgörülü ve destekleyici olmasına yardımcı olabilir. Sonuçta küçük bir dert ya da ortak bir nokta iki insan arasında görünmez bir bağ oluşturabilir.

Anlatmak insan doğasının temel bir yönü aslında ve toplumların gelişimine ve birlikte yaşama yeteneğine büyük katkıda bulunuyor. Her birimiz kendi hikayemizi anlatma ve başkalarının hikayelerini dinleme fırsatını değerlendirmeliyiz, eğer gerçekten değecekse tabi. Diğer türlü susmaya devam...