Tam da “Geçim derdiyle işle aşla uğraşan dar gelirli vatandaşımız (malum artık çoğunluğuz), beslenmek ve doymak için ekmeğe dayanırsa ne olacak, spor salonları ateş pahası, sokağa çıkmak bile büyük masraf, obez obez dolaşacağız artık ortalıkta” diye kaygılanıyordum ki...

Evreka! Bulmuşuz çözümü. Ekmeğe zam varmış gündemde. 10 TL gibi bir fiyat dolaşıyor söylemlerde. Çok şükür, kaygılarım sona erdi. Artık zorunlu diyet mi yaparız yoksa biriken kaza oruçlarımızı mı tutarız bilemem ama seçim bizim. Şahane. Sağlık da, ibadet de önemli. Obezite ve beraberinde gelen hastalıklar böylelikle sona erecek belli ki. Düşünülmüş her şey bizim için. İşi biliyorlar, planlama iyi.

Toplum sağlığı önemlidir. Sağlıklı bireylerden oluşan sağlıklı toplumda hekimlere ne gerek var? Tabii burada işleri kalmayınca gidiyorlar onlar da. Budur mutlaka yurtdışına gidenlerin ve gitmek için başvuranların sebebi. Neden bunu başka şeylere bağlayalım ki?

İsraf kötü şey. Tabii ki tane ile alacaksın her şeyi. Zamların çoğunun sebebi de bu zaten. “Dünyanın sağlığı tehlikede” diyorlar. Bu zamlar dünya için, çevre için gerekli.

Tatil mi dedin? Ohooo. “Sağlık” dedik “sağlık”... Güneş ışınları da tehlikeli, orada burada homini gırtlak düşünmeden yediğin yemekler de... Deniz, kum, güneş falan sarsar bünyeyi. Bakma sen. Diğer ülkeler, yabancı turistler uyanmadı daha bu işe. Bilmiyorlar zararlarını, uyarmıyor ve önlem almıyor onların hükümetleri. Düşüncesizler. Oysa ultraviyole ışınları diye bir şey var ki akıllara zarar . Çaktırma yine de. Turist gelsin tatile, ülkemiz kazansın üstlerinden kâfi.

Sonra bak; çık dışarıya. Lunaparka ne hacet? Başını döndürmek için özenle hazırlandı dar gelirliye AVM'ler, mağazalar, marketler, sokaklardaki dükkanlar ve malların üzerindeki etiketler. Kimisi var ki korku tüneli gibi. Adrenalin meraklıları girmesinler bence hiç eve, sokaklar bunun yeri.

Sinema, tiyatro falan mı dedin? Amaaan... Düşündüğün şeye bak. Herkesin hayatı zaten sinema. Al eline alabiliyorsan çekirdeğini. Otur balkonuna veya kapı pencere önüne, seyreyle komşunu, elalemi. Sinema tiyatro dediğin şey kalabalıkların içi. Ne işin var, salgın malgın kaparsın maazallah. Hem de çoluk çocuk. Bunların da fiyat artışı iyi oldu iyi.

Konserler çok mu pahalı? Daha iyi ya işte. Yine sen düşünülmektesin. Kendin çal, kendin söyle. Yeteneğini keşfet, geliştir kendini. Bak kitaplar için de bunu kullanabilirsin, sana tüyo. Onların da fiyat artışı iyi oldu. İnsanın kendisini geliştirmesi önemli.

Çocukların eğitimi? Koyver gitsin. “Canını veren rızkını da verir” bilirsin. Hem diploma dediğin de ne ki? Ne derler? “Eşeğe altın semer vursalar, eşek yine eşektir”...

Gençler mi evlenecek? Gelsinler otursunlar yanınızda. Yeni ev açmak da ne ola ki? Gavur icadı, yeni moda. Hem gençler hayatı nereden öğrenecek? Öğreteceksin onlara. Budur mobilyanın da eşyanın da fiyat artışının sebebi.

Her şeyde bir hayır vardır, şer değil ki.

Çok da uzatmayalım örnekleri. Bakın mesela; adaletsizlik görüyorsanız bir yerde, adalet öğretmektir size orada gaye. Haa pardon, haksızlığa uğrayan siz misiniz? O sizin hikayenizdir bilemeyiz, o da ayrı mesele. Biz bakarız işimize.

Demem o ki varsa bir dam başımızın üstünde ya da bir çadır, şükredelim hep birlikte halimize.

Yarınlar mı dediniz?  “Kim öle, kim kala” demişler. “Yarın olsun hayrolsun” meşhur söz. Hayrolsun.

Bu sadece bir denemeydi. Polyanna olabilir miydim? Beceremedim. Beynimin içinde Orhan Veli. Şakalaşıyor sanki benimle, “Cep delik cepken delik, kevgir misin be kardeşlik”...

Nedense Polyannacılık bugün bence işlemiyor. Günü kurtarma derdi hep yarına kalıyor. Geçim yükü de, borçlar da sürekli ağırlaşıyor. Döviz ve enflasyon gözümüzün önünde raks ediyor. İzliyoruz kaygıyla. Dövizle maaş almadığımızdan olabilir mi?  “Yarın karnımız doyacak mı, çatımız olacak mı?” sorusu yanı başımda. İçimizde kaç Polyanna var acaba? Merak işte benimkisi.

Herkes için refah dolu, bereketli, aydınlık, adaletli, hür, eşit yarınlar ve kolaylıklar dilerim. Sevgi ve saygılarımla.