Hayat telaşından, siyasetten, memleket meselelerinden, kent karmaşasından sıkılınca başımı alıp kırlara kaçmak, dağlara vurmak ruhuma iyi geliyor. Enerji yükleniyor insan, ağacı, çiçeği, dağı, taşı, suları, ama en önemlisi geçmişi, antik kentleri, tarihi yapıları tanıyor. Böyle bir trend de var artık. Yani bana özgü bir şey değil. Son adreslerimden biri çok az Antalyalının bildiği bir antik kentti. Konyaaltı’nda Doyran Mahallesi’nin kuzeyindeki Kel Dağı’nın üzerine kurulmuş Neapolis… 1990’lı yıllara kadar resmen bir kayıp kentti burası. Hani Hollywood filmlerinde çok gördüğümüz ‘kayıp kentler’ vardır ya, tam da öyle bir yer. Daha öncesinde buraya yolu düşen hiçbir seyyah yok,  antik ve arkeolojik kaynaklarda da adı geçmiyordu. Nevzat Çevik ve ekibi tarafından 1996 yılında keşfedildi. Üç tarafı uçurumla çevrili, oldukça sarp bir kayalıkta yer alan yerleşime ancak dar bir patikayla ulaşılabiliyor. Patika dediğime bakmayın, bazı yerlerde genişliği birkaç karışa düşüyor ve aşağısı uçurum. Son derece zor ve tehlikeli bir parkur... Kentin yegâne girişi olan bu antik yol boyunca nekropol yer alıyor. Bu nekropol yolunda 26 lahit, 12 khamosorion, 4 kaya ostoteği, 1 oda mezar ve 1 de aedikula mezar tespit edildi. Kent yolu çoğu zaman ana kayadan kesilmiş, bazen de uçurum tarafından duvarlarla desteklenmiştir. Yerleşim yapıları batı ve kuzeybatı eğimlerine teraslanarak kurulmuştur.

TERMESSOS’UN KARAKOLU

Likya, Pisidia ve Pamfilya üçgeninin kesişim noktasında yer alan yerleşim için Termessos’un uç beyliği, karakol kenti demek mümkün. Yerleşimdeki kalıntılar çok az Helenistik, çoğunlukla Roma ve Doğu Roma dönemine ait. Tiyatro, meclis binası, agora gibi kamu yapılarının bulunmadığı Neapolis, kırsal bir demos ölçeğinde, askeri amaçlı bir yerleşim birimidir. Alandaki mimari verilerin büyük çoğunluğu Roma döneminden kalmadır. Yazıtlı mezarlar da MS 2-3 yüzyıllara ait. Neapolis’te yerleşim planını oluşturan etken tamamen arazidir. Nevzat Çevik’in deyimiyle, “Şehir ve yamaç büyük bir mücadele içindedir. Arazi şartları yerleşmeye olanak tanımamak için zorlarken, Neapolisliler inatla yerleşimlerini oluşturmuşlardır”.

DORUKTA OTURAN ARTEMİS

Neapolis’in en yüksek noktasındaki ortak bir alanda Artemis ve Dionysos tapınakları yer alıyor. Yerleşimin ana tanrıçasının Artemis olduğu 7 ayrı yazıttan anlaşılıyor. Antalya Körfezi’ne muhteşem bir panoramaya bakan tapınak alanında bulunan yazıtlarda tanrıça, “Artemis Akraia” (Doruklarda oturan Artemis), “Theos Artemis” ve “Artemis Aspalos” olarak anılır. Bu iki yapı dışında, yerleşimde Zeus’a adanmış bir tapınak olduğu da yazıtlardan biliniyor. Fakat bu tapınak tespit edilemedi. Neapolis Bazilikası’ndaki bir lento üzerinde “Zeus Soter” yazılıdır. Bu Bizans dönemi bazilikasındaki devşirme malzemelerin, olasılıkla aynı yerde daha önceden var olan bir tapınaktan alındığını düşündürüyor. Yani Zeus Tapınağı, kilisenin altında kalmış olmalı. Yerleşimin kuzeyinde, diğer yapılardan uzak bir konumda, sarp yamaçta inşa edilmiş ıssız binanın da bir ‘kült yapısı’ olduğu tahmin ediliyor. Binada bulunan altar (sunak) da tapınım amaçlı yapıldığını doğruluyor.

SARP YAMAÇTA TERASLAR

Yerleşimin en özgün yanlarından bir diğeri de konutlar. Böylesine sarp bir arazide yerleşebilmek mühendislik ve şehir planlama başarısıdır. Birbirinin üzerine binen uzun ve yüksek teraslara kurulan evlerin önünde, yerleşimi baştanbaşa geçen, yamaca paralel ana yollar yer alıyor. Farklı kotlardaki teraslar birbirlerine basamaklarla bağlanmış. Terasların çok geniş olamaması, yapıları daha çok yanlara doğru büyümeye zorlamış. Özellikle teraslarda, arka odası olan bir ev neredeyse yok gibi. Çok odalı evler, ancak az sayıdaki nispeten geniş düzlüklerde görülüyor. Yerleşim ve çevresinde çok sayıda üzüm-zeytin işliği, tarım terasları keşfedildi. Neapolis’in çevresinde çok sayıda çiftlik ve köy de saptandı.